Sarıgazi’de Cumartesi günü Vedat Türkali’nin senaryosunu yazdığı 1977 yapımı “Güneşli Bataklık” adlı filmi izledik. Film çekildiği dönemi çok yalın bir şekilde anlatıyor. Filmde işçi sınıfının mücadelesi, egemen sınıfın saldırıları, toplumun her kesiminin bu yaşananlarda bir taraf olmak zorunda kalması net bir şekilde ele alınıyor.
Filmde bir fabrikada sendikal mücadele veren, ücretlerinin yükseltilmesini talep eden işçilerle sermayesini büyütmekten başka hiçbir şey düşünmeyen, bu uğurda işçileri bölmek, mücadele eden öncü işçileri yok etmek için faşist çeteleri besleyen patron vardı. Sınıf atlama hayalleri kuran muhasebeci ve esnaflar üzerinden küçük burjuva ruh hali de net bir şekilde yansıtılmıştı. Ayrıca filmde o dönemde çeşitli üniversitelerde okuyan öğrencilerin işçi sınıfının mücadelesinin yanında yer alması ve işçi sınıfının mücadelesini örmeye, işçileri bilinçlendirmeye çalışmaları da bugünkü öğrencilerin nasıl bir mücadele tarzı yürütmeleri gerektiğini de gösteriyordu.
Mücadele eden, işçileri birlik olmaya çağıran işçi önderleri faşist çeteler tarafından öldürülürken, patron tuttuğu adamlarla işçiler arasında “Karadenizli”, “dağlı, kuyruklu”, “Trakyalı” gibi ayrımlar oluşturarak işçilerin bir arada durmasını engelliyordu. Sınıf bilincini, haklarını öğrenmeye başlayan Gümüşhaneli ise patronların ayrımlarını ortadan kaldırıyordu. Gümüşhaneliye “tarafını seç” dediklerinde “ben Gümüşhaneliyim. Hem Karadenizli, hem de doğuluyum” diyerek ayrımın önemsiz olduğunu vurguluyordu. Mücadele eden işçilere faşist çeteler saldırırken, işçi önderleri katledilirken polis katiller yerine işçileri gözaltına alıyor, işkence yapıyordu. Katiller yakalansa bile ertesi gün patronların isteğiyle salıveriliyordu. Patron dev ihaleleri alırken “batıyoruz, fabrikayı kapatıyoruz, işsiz kalırsınız, size zam yok, para yok” gibi türlü yalanlarla işçileri kandırmaya çalışıyordu. Tüm bunlar yaşanırken çelişkiler Gümüşhaneliyi de bir seçim yapmak zorunda bırakmıştı. Yaşanan onca haksızlık karşısında Gümüşhaneli muazzam bir değişim geçirerek doğal bir işçi önderi oluyor ve filmde şöyle sesleniyordu işçi arkadaşlarına “hepimiz kardeşiz, hepimiz biriz. Bizi birbirimize düşüren patronlardır. Esas suçlu onlar diyemeyiz. Esas suçlu arkadaşımız öldürüldüğünde bile birlik durmadığımız için biziz. Bu adamları öldürsek ne olacak? Biz bir kişiyi öldürürüz, onlar yerine iki koyarlar. Onları ancak bir arada durarak yenebiliriz.”
Günümüzde böyle filmler maalesef yapılmıyor. Sanat da toplumun her döneminde olduğu gibi sınıf hareketinden etkileniyor. 1980’den önce bu topraklarda sınıf hareketinin yüksek olduğu, devrimci durumların yaşandığı muazzam bir dönemdi. Fakat aynı zamanda faşist çeteler eliyle, yapay ayrımlar üzerinden işçi sınıfının mücadelesinin yok edilmeye çalışıldığı, adım adım faşizme giden yoldaki taşların döşendiği bir dönemdi. Bu filmde o dönemde yaşananları izledik.
Filmin adında da geçtiği gibi kapitalist sistemde gerçekten bir bataklığın içindeyiz ancak bu bataklığın üzerindeki güneş güçlü olursa bu bataklığı kurutabilir. Bu güneş de işçi sınıfının örgütlülüğüdür. İçinden geçtiğimiz dönem insanların umutsuz olduğu, gelecekten endişelendiği, umutların dibe vurduğu bir dönemdir. Ama unutmayalım ki işçi sınıfı ne kadar örgütsüzse o kadar güçsüz, çaresiz ve umutsuz hisseder kendini. Ama ne zaman örgütlenirse rüzgâr tersine döner ve yükselen işçi mücadelesiyle umutlar yeşerir, kapitalizmin bataklığını kurutur. İşçi sınıfının üzerine güneş yeniden doğar.