Fransa’da işçiler ve öğrenciler hükümetin iş kanununda yapmak istediği değişikliğe Mart ayından bu zamana kadar gösterilerle yanıt veriyorlar. Yüz binlerce işçi ve öğrenci Fransa genelinde sokağa çıkarak, yürüyüşler yaparak, iş güvencesini ortadan kaldıran, haftalık çalışma süresini 35 saatten 60 saate kadar çıkaran, kolaylıkla işçi çıkarma olanağı sağlayan yasayı protesto ediyorlar. Fransız hükümeti “reform” olarak açıkladığı yasayı işçi sınıfına “işsizliği azaltma” yalanıyla yutturmaya çalışıyor. Ancak Fransa işçi sınıfı yalanları yutmuyor. Güvenlik gerekçeleriyle yasaklanmaya çalışılan yürüyüşler Fransa işçilerinin ve öğrencilerinin kararlılığıyla hayatı durduran militan eylemler haline geliyor.
Gelecekten kaygısı olan geleceğin işçisi öğrenciler, bugün Fransa’daki eylemlerde önemli bir kesimi oluşturuyor. Mücadeleci, enerjik ve dinamik olan gençler işçilerle birlikte yürüyorlar. Okullarında meclisler kurarak, kitlesel forumlar düzenleyerek örgütleniyorlar. 1968 hareketindeki gibi gençler, geleceğin işçisi olma bilinciyle kapitalist sistemin bunalımlarına karşı işçilerle omuz omuza başkaldırıyor. Geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez. Peki, ne olmuştu 1968’de dünyada?
İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılanma süreci ardından kapitalizm tekrar krize girmeye başlamıştı. Ve 60’lı yılların sonunda emperyalist kapitalizme karşı işçi sınıfı ve gençliğin devrimci tepkisi büyüyecekti tüm dünyada. 60’lı yılların ortasında ABD’de, Vietnam savaşına ve ırkçılığa karşı bir öfke birikiyordu. Büyük şehirlerde siyahların yaşadığı gettolarda büyük isyanlar patlak veriyordu. Yüz binlerce kişinin katıldığı gösteriler yapılıyor, üniversiteler işgal ediliyordu. ABD’de başlayan gösteriler birçok ülkeye yayılıyordu. ‘68 Mayısına gelindiğinde grevler Fransa’da ve İtalya’da üniversite gençliğine sıçradı. Öğrenciler üniversiteleri işgal ediyor ve burjuva devletin baskı aygıtları olan ordu ve polisle çarpışıyorlardı. Her yerde devrimci genç işçiler ve öğrenciler ön saflarda yer alıyorlardı. Fransa’daki en büyük fabrika olan Renault fabrikası grevdeydi ve grev Fransa’nın tamamına yayılmaya başlıyordu. 22 Mayısta Fransa’da 8 milyon işçi grevdeydi. Bütün sektörler grevin içerisindeydi: Endüstri, ulaşım, posta, telekomünikasyon, eğitim, basın-yayın… İşgal edilmiş fakülteler siyasi tartışmaların yürütüldüğü yerler haline gelmişti. İşçiler ve gençler sadece ücretlerin artışı için değil iktidara karşı da mücadele ediyorlardı. Kitle grevleriyle işçi sınıfı ve gençlik radikalleşmişti. Aynı esnada İtalya’da kentin temel fabrikası olan Fiat’tan başlayarak grev diğer fabrikalara yayılıyordu.
Avrupa’da bunlar olurken Türkiye’de de devrimci mücadele tarih sahnesine çıkıyordu. 60’lı yıllarda sanayinin büyümesiyle Türkiye işçi sınıfı da büyüyordu ve sınıf mücadelesinin yolu açılıyordu. 1963’te 173 Kavel işçisinin gasp edilen haklarını almak için giriştikleri mücadele işçi hareketi açısından yeni bir dönemin açılışı oluyordu. Yasal sınırların üzerine çıkılmış ve burjuvazi grev ve toplu sözleşme yasasını kabul etmek zorunda kalmıştı. Böylece Türkiye işçi sınıfı kendi gücüne güvenmeye başlıyordu. Direnişler, grevler birbirini takip ediyordu. İşçi eylemleri 68 yılında da artarak sürdü. İşçi sınıfının eylemleri sürerken öğrenciler de hareketleniyordu. Üniversiteler işgal ediliyor sosyalist fikirlerin yayıldığı öğrenciler işçilerin eylemlerini destekliyorlardı. Militanlaşan işçi sınıfı ileride 15-16 Haziran şanlı direnişinin zeminini oluşturacaktı.
Bugün Fransa’da iş kanununda yapılmak istenen değişikliğin bir kopyasını AKP hükümeti, Mayıs ayında Meclis’ten geçirdi. Geçirilen yasayla işçiler günlük, haftalık ya da aylık kiralanabilecek. Sendikasızlaştırmanın önünün açıldığı ve işçinin işveren tarafından kolayca işten atılacağı açıktır. Geleceğin işçisi gençler devrimci mücadeleye sıkı sıkıya sarılmalıdır. Yarınları güzelleştirmek için işçilerle omuz omuza mücadeleyi büyütmelidir. 68’de yaşanan kitle eylemlerinin bugüne ışık tuttuğu görülmelidir ve bu eylemlerden dersler çıkarılmalıdır. Tarih gösteriyor ki burjuvaziye korku salan bu kitle eylemlerini nihai amaca götürecek olan yegâne güç, işçi sınıfının devrimci örgütlü güçleridir.