
Ben Sefaköy’den bir üniversite öğrencisiyim. Dün yaşadığım bir olayı anlatarak içimi dökmek istiyorum size.
Saat sabah 5 ve ben projemin son düzeltmelerini yapıyordum. Bir hafta boyunca evden sokağa bile çıkmadan çizdiğim projeyi nihayet bitirebilmiştim. Birkaç saat daha uğraşıp her şeyi tamamladıktan sonra çizimlerimin çıktısını almak için kırtasiyeye uğradım. İşimi bitirip kasaya geldim. Elimdeki kâğıtları hesapladı ve “87 liracık” dedi kasada duran çalışan. Şaşırmadım buna. Çünkü her dönem bir dersten üç kez sınav olup sürekli bu parayı ödediğimi düşünürsek mecbur alışmıştım buna. Dönem içinde aldığım kalın ders notları, çizim kâğıtları, ödev çıktıları için ödediğim parayı söylemiyorum bile. Eğitim ücretsiz oldu diyorlar ya, koca bir yalan. Ben masraflarımı sıralamayı bırakıp en iyisi düne döneyim. Kâğıtlardan sonra maket için aldığım malzemeleri gösterdim. Onları da hesaplattıktan sonra 110 lira ödeyip ayrıldım kırtasiyeden.
Projemi teslim ettikten sonra bir saat olsun uyuyabilmenin hayaliyle eve geldim. Uyuyabildim mi? Tabi ki hayır. Arkadaşlarımın yardımıyla geç saatte de olsa tamamladım maketimi. Şimdi sırada bir eksik bulup eleştiri yapmak için sabırsızlıkla bekleyen 5 tane hocanın bakışları altında sunum yapmak var. Sunum derken aslında bana pek söz düştüğü söylenemez. Bir dönem boyunca üzerinde çalıştığım, son bir haftadır tüm işlerimi erteleyip hazırlandığım sunumda iki dakika konuşursam şanslıyım. Sakince başladım fikirlerimi anlatmaya. Tabi ki fazla uzun sürmedi konuşmam. Art arda birçok hoca konumla alakalı bile olmayan bir sürü eleştiri yapıp bitirdiler sunumumu. Yapacağım tek bir şey kalmıştı, o da hocanın moralinin düzgün olduğu bir zamanda not vermesini ümit etmek. Bir an gaflete kapıldım ve hocaya notları ne zaman açıklayacağını sordum. Daha cümlemi tamamlamadan pişman oldum ama artık çok geç. Suratında o küçümseyici ifade ile “ne zaman uygun olursam” cevabını verdi bile. O an bu kadar ters bir hocaya denk geldiğim için ne kadar şanssız olduğumu düşündüm.
Aslında sorun benim şansımda değil. Sorun bize dayattıkları bu eğitim sisteminin tam da kendisi. Bizim sürekli ders çalışmamızı zorunlu kılan bu sistem, tam da patronların hayalindeki bilinçsiz işçileri yetiştiriyor. Biliyorlar ki gençler sınıf bilinçli bireyler olarak yetişirse, onların oyununu bozacak. Bu noktada bize düşen görev ise gerçeklerin farkına varıp, doğru safta yani işçi sınıfının safında dört elle mücadele etmek.