
İşçi ve emekçilerin yaşamları sermaye sınıfının eliyle bir bataklığa dönüşürken işçi sınıfının gençleri de artan baskı ve saldırılardan nasibini alıyor, kapitalizm bataklığında debelenip duruyor. En acısı ise, mücadeleden uzaklaştırılmış ve örgütsüzlüğe mahkûm edilmiş üniversite gençliği, bu bataklıktaki çırpınışlarını bireysel kurtuluşa ve özgürlüğe doğru atılan bir kulaç olarak görüyor. Oysa “okuyup büyük adam olma” hayallerine kapılan gençlik, attığı her kulaçta daha derine batıyor.
Gençliğin bu örgütsüzlük halini ellerini ovuşturarak seyreden burjuvazi, ola ki aklını başına toplar da zincirlerini kırma cüretinde bulunursa diye gençliğin olası girişiminin önünü almak için her fırsatta zincirlerine yeni halkalar ekliyor. Genel örgütsüzlük koşulları ile birleşen gençliğin bu durumu, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İyi bir üniversiteye kapak atanın da çilesi bitmiyor. “Büyük adam” olmaya ramak kala, gerçeklerin duvarına çarpan gençliğin hayalleri de tuzla buz oluyor.
Yaz dönemine girilmesiyle birlikte üniversite öğrencileri için yaz okulu dönemi de başlamış oldu. Öğrencilerin can simidi olan bütünleme sınavlarının kaderi YÖK’ün (Yüksek Öğretim Kurumu) aldığı bir kararla birlikte üniversite yönetimlerine devredilmişti. Milyonlarca öğrenciyi ilgilendiren bu karara göre öğrencilere sorulmaksızın bütünleme sınavlarının yapılıp yapılmamasını üniversite yönetimi belirleyecek. Hali hazırda birçok üniversitede bütünleme sınavı kaldırılmışken akademik takvim yoğunluğu gerekçesiyle, kalan diğer üniversitelerde de bütünlemelerin kaldırılması yönünde karar verileceği açık. Haliyle normal dönemde derslerini güç bela veren ve bütünleme hakkı da elinden alınan öğrenciler için yaz okulu artık şart oldu.
Yaz okulu yönetmeliklerinde amaç, daha kısa sürede mezun olabilmeye imkân tanımak, başarısız olunan dersleri yaz aylarında da açmak suretiyle başarısız öğrencilere olanak sağlamak, bölümlerde meydana gelen öğrenci yığılmalarının giderilerek eğitimin verimini arttırmak şeklinde sıralansa da ders başına ödenen ücretlere bakıldığında esas amacın çok daha farklı olduğu ortada. Hele kendi okulu dışında başka okullardan ders almak zorunda kalan öğrencilerin önüne koyulan 3-4 kata varan astronomik rakamlar bu işin bir piyasaya dönüştüğünün açık kanıtı. Üstelik dersin alındığı okul, başka bir şehirdeyse ulaşım, barınma, beslenme masraflarıyla birlikte o astronomik rakamlar, evreni birkaç tur dolaşıp öğrencinin önüne yığılıyor. Yazın kavuran sıcaklığının yerini ise aniden gelen bir titreme ve üşüme hissi alıyor. Yaz okulu programlarında bahsedilen verimliliğin ise esamisi okunamaz hale geliyor. Çünkü yaz okulu ücretlerinin altında beli bükülen öğrenciler, bir yandan dersleri geçmek bir yandan çalışmak zorunda kalıyor.
İster öğrencilerin tembelliği diyelim, ister hocaların insafsızlığa varacak kadar derslerinden geçirmeme sevdalarına verelim, bu işte bir çarpıklık olduğu kesin. Bilimsellikten uzak, yalnızca sınavlara endeksli olan bu eğitim sistemi bizden kafamızı yalan yanlış, çarpıtılmış bilgilerle dolu kitaplara gömmemizi, yaşamımızı yalnızca okuldan ibaret görüp içi boş kariyer planları yapmamızı istiyor. Bu amaçla işimizi zorlaştırdıkça zorlaştırıyor, şöyle bir kafamızın ucuyla etrafımızda neler olup bittiğine bakacak olsak önümüze yeni bir duvar dikiyor. Bizlere sorulmadan bizler adına yeni kararlar alınıyor. Hayallerimizi bile onlar kurguluyor. Şimdi o duvarları yıkma vakti! Duvarların ardındaki gerçek yaşamla yüzleşme vakti. Yaşam bizi işçi sınıfının örgütlü mücadelesine çağırıyor!