Hep beraber izlediğimiz tiyatro gösterisi çok güzeldi. Oyuncular gerçekten profesyonel gibi oynadılar. Hatta izlerken bunlar gerçek tiyatro oyuncuları mı diye kendime sordum. Tiyatroda rol alan insanlar gerçekten çok uğraşmışlar ve çok emek sarf etmişler. Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar ve başardılar.
Tiyatronun konusuna gelince. Gerçekten işçilere ne gibi haksızlıklar yapıldığını öğrendim. En çok dikkatimi çeken iki bölüm vardı. Birincisi, patronlar insanları 12 saat hayvanların bile yaşayamayacağı bir ortamda çalıştırıyor, hiçbir sosyal hak tanımıyorlar. Aldıkları maaş çok az olmasına rağmen patronlar diyor ki, “o kadar emek sarf ediyoruz onlar için hâlâ doymuyorlar”. Bu nasıl bir anlayış, ben anlayamadım. Onlar lüks içinde yaşadıkları için hiçbir şeyin farkında değiller. İkincisi ise Albert Parsons’sın çocuklarına ve dünya çocuklarına yazdığı mektup. O mektup çok hoşuma gitti. Parsons ölüme giderken bile düşüncelerinden vazgeçmiyor ve çocuklarının da bu yolda devam etmesini istiyor. Bu gerçekten çok güzel.
Mücadele eden işçi ağabeylerimiz, ablalarımız sonunda mahkemenin düzmece olduğunu ortaya çıkardılar. İşte 8 saatlik işgünü bu sayede uygulanır oldu. Bu insanlar benim gibiler için, işçiler için mücadele ettiler. Bizlerin de o mücadeleyi devam ettirmesi gerekiyor. Onların onca emeklerini, çalışmalarını boşa çıkarmamalıyız. Bu yüzden herkesin, bütün işçi kardeşlerimizin 1 Mayıs’a gelmesi gerekiyor.
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Yaşasın İşçiler!