İşsizliğin, yoksulluğun ve açlığın alabildiğine arttığı, can yaktığı bir dünyada yaşıyoruz. Alın teri akıtıp üretenler açlık, yoksulluk içinde yaşıyor. Fakat hiçbir şey için emek harcamayan, hayatını bir asalak gibi geçiren patronlar zevk ve sefa içinde yaşıyorlar. Egemenlerin çıkarları yüzünden çıkarılan haksız savaşlarda milyonlarca emekçi hayatını kaybediyor. Egemenler bunu umursamadan pastadan kapacakları payı hesaplıyor. Gerekli önlemler alınmadığı için iş kazaları, meslek hastalıkları her gün içimizden onlarcasını alıyor; makine başında, madenlerde, inşaatlarda ölen genç-yaşlı bedenlere yenileri ekleniyor. İşçi sınıfının şairlerinden Hasan Hüseyin Korkmazgil yaşamımızı çekilmez kılan tüm bu koşullar karşısında artık ne yapmamız gerektiğini anlatıyor “Bıçak Kemikte” şiirinde.
eti geçti
duydun mu
bıçak kemikte
duymadınsa duy artık
behey allahın kulu
bıçak kemikte
duy da silkin n’olursun
bu ne biçim uyku bu
bıçak kemikte
Şairin de dediği gibi bıçak kemiğe dayandı. Üstelik patronlar sınıfı ve egemenler saldırılarının şiddetini her geçen gün daha da arttırıyor. İş güvencemiz, kazanılmış haklarımız ellerimizden alınıyor. Patronlar, işçilerin dur durak bilmeyen bir makine, bir robot gibi çalışmasını istiyor. İnsanca yaşamıyor, ömür tüketiyoruz. Örgütlenmemizin önüne geçmek için taşeron, sözleşmeli gibi bir sürü çalışma biçimi koyuyorlar önümüze. Yasayla, kolluk kuvvetlerinin zulmüyle örgütlenmemizin önüne geçmeye çalışıyorlar. Var olan örgütlerimizi, sendikalarımızı zayıflatmaya, kapatmaya çalışıyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki örgütlenirsek dur diyebiliriz sömürü düzenlerine! Kurtarabiliriz insanlığımızı zalimlerin zulmünden.
verilmemiş alınmış hep
yük vurulmuş dağlar gibi - insanlık bu mu
çalıyor sömürünün imdat çanları
kımılda da kurtar şu onurunu
bıçak kemikte
Dünyadaki her şeyi, tüm güzellikleri üretirken yoksulluk ve acı içinde yaşamak da biz işçilere düşüyor. Her gün daha da ağırlaşan çalışma ve yaşam koşulları için “kader” deyip boyun eğmemizi bekliyorlar. Neden hep işçiler, emekçiler için acı getiriyor bu kader? Bizden çaldıkları emekle sefa sürenler neden mutlular? Bir zalimlik, bir oyun yok mu bu işte diye soruyor Hasan Hüseyin de: “ya bu neyin puştluğu bu?”
topraksa paylaşılmış kıyılarsa yağmalanmış
umut hacizde
ya bu neyin puştluğu bu
sana yokluk sana yasak sana dam
insan değil - hâşâ - bir yağmacı soyu bu
bıçak kemikte
Bu dünyayı var eden işçilerdir, onların elleridir. Bizler yumruklarımızı sıkıp havaya kaldırırsak durur bu düzenin çarkları, işlemez. Patronlar sınıfının, dizginsiz sömürüsünün dayattığı acılara ancak biz son verebiliriz. Örgütlü olursak, birlik olursak yüklenip yıkabiliriz sömürü ve kâr düzenlerini! Çektiğimiz bunca acı yetti artık. Başlarımızı ve yumruklarımızı kaldırmalı, “yetti” demeliyiz.
üretensin, yaratansın, yürütensin dağları
bakma öyle kilit kilit duvar duvar
yetsin artık bu susku
bıçak kemikte
anasın boynun bükük babasın kolun kırık
oğullar kan içinde
kaldır artık başını
«kalsın benim dâvam dîvana kalsın» demiş ozan
o dîvan sensin artık
bıçak kemikte
Hasan Hüseyin mücadele etmeye çağırıyor bizi, kemiğe dayanan bıçağa karşı. O divan biziz, yalnızca biz işçilerin örgütlü mücadelesi bize dünyada cehennemi yaşatanların düzenine son verebilir. Ancak işçiler, emeğiyle dünyayı yaratanlar getirebilir yepyeni ve güzel günleri.