
DSCF0190.JPG [1]

Türkiye’nin en büyük deri firmalarından biri olan Desa Deri, Sefaköy, Çorlu ve Düzce’de bulunan fabrikalarında Mark&Spancer, Prada gibi ünlü uluslararası markalar için üretim yapıyor. Firmanın 2007 yılını 87 milyon dolarlık ciro ile kapatmasına ve yurtdışında 10, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yüzlerce mağazası bulunmasına rağmen, Desa işçileri çok kötü koşullarda çalışmaktalar. Sadece Düzce fabrikasında 600’ü aşkın işçi çalıştıran Desa, Düzce’nin teşvik bölgesi olmasından da faydalanarak işçileri sabahın 8’inden gece geç saatlere kadar, hatta sabahlamalar yaptırarak, hiçbir sosyal hak olmaksızın, asgari ücretle çalıştırıyor. İnsanlık dışı muamelelere maruz kalan Desa işçileri çalışma koşullarının değişmesi için Deri-İş sendikasına üye oldular. Ancak sendikalaşma faaliyetinin farkına varan Desa yöneticileri, sendikalı olduğunu tahmin ettikleri işçileri tek tek sorguya almaya başladı. 29 Nisandan bu yana işçileri baskıyla yıldırmaya çalışan Desa yönetimi, fabrikaya noter getirip “af yasası çıkardığını” söyleyerek sendika üyesi işçileri istifa etmeye zorluyor. Desa patronu, istifa etmeyen 40 sendika üyesi işçiyi de işten çıkarmış bulunuyor. Polis baskısına da maruz kalan işçiler, patron-devlet işbirliğiyle yıldırılmaya çalışılıyorlar.
Desa işçilerinin yaşadıkları sorunlara yönelik basın açıklamasını yapan Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi, “Anayasal haklarını kullandıkları için Desa işçileri ve bizler suçlu muamelesi görüyoruz. Tekrar işe dönmek için fabrika önünde bekleyen 40 üyemiz, işten atıldıkları günden bugüne emniyet güçlerinin baskısına maruz kalmakta, iki gündür de gözaltına alınmaktadır. Desa işvereni, işçileri fabrikayı kapatmakla tehdit ediyor. Bizler fabrikaların kapanmasını değil, çalışanların anayasal ve yasal haklarına saygı göstermesini bekliyoruz” dedi.
Servi’den sonra sözü alan DİSK genel başkan yardımcısı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, fabrika önündeki polis yoğunluğuna tepki göstererek, işçilere potansiyel suçlu muamelesi yapıldığını, bu kadar polisin, panzerin bulunmasının nedenini bildiklerini ve asıl suçlunun işverenler olduğunu belirtti. Ayrıca Küçükosmanoğlu, DİSK olarak her zaman Deri-İş sendikası ve Desa işçileri ile dayanışma içerisinde olacaklarını söyledi.
Konuşmalar sırasında sık sık “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Desa’da sendika olacak başka yolu yok”, “Sendikal hakkımız engellenemez”, “Desa işçisi yalnız değildir”, “Baskılar bizleri yıldıramaz”, “Yaşasın sınıf dayanışması” sloganları atıldı. Basın açıklamasından sonra, polis ablukasına rağmen otobüslere kadar slogan atılarak yüründü ve Deri-İş sendikasına gidildi.
İşçi sınıfının geçmişte nice bedeller ödeyerek elde ettiği sosyal kazanımlar bugün pervasızca gasp ediliyor. İşte tam da böylesi bir dönemde, hele de Düzce, Çorlu gibi sendikal örgütlülüğün olmadığı bölgelerde işçi sınıfının örgütlülüğünü sağlamaya çalışmak oldukça anlamlıdır. İşçiler en temel demokratik hakları olan sendikalaşma hakkını elde etmek için bile birçok zorlukla karşılaşıyorlar. Bu zorlukların üstesinden gelebilmenin tek yolu birliktelikten ve işçi sınıfının dayanışmasından geçiyor.