
“Kimdir iyi insan?” Evet, kimdir iyi insan ve kime yararlıdır bu iyiliği? Soru kolay gibi geliyor ama aslında zor bir soru. Alman işçi sınıfının şairi Bertolt Brecht de bu soruya bir şiirinde cevap arıyor:
Anladık iyisin,
Ama neye yarıyor iyiliğin?
Anladık dediğin dedik,
Ama dediğin ne?
Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
Ama düşündüğün ne?
Yüreklisin,
Kime karşı?
Akıllısın,
Yararı kime?
Gözetmezsin kendi çıkarını,
Peki, gözettiğin kiminki?
Dostluğuna diyecek yok ya,
Dostların kimler?
Bu sorulara kestirmeden cevap vermek güçtür. Gerçekten de üzerine bir iyice düşünmek gerekiyor. Yine de herkesin üzerinde ortaklaşacağı şeyleri hatırlatmakta fayda var: Dürüst, namuslu, yardımsever insan, “iyi insan”dır. Belki bazılarımız daha da genişletecek ölçütlerini. Meselâ çalışkan, akıllı, kibar, cesur insan “iyi insan”dır, diyenler olacak. Şüphesiz bütün bu özellikler iyi özelliklerdir. Peki, yeterli midir bir insanı “iyi insan” yapmaya? Şairin sorduğu gibi, “Anladık iyisin/Ama iyiliğin kime?”
Acaba “kimdir iyi insan?” Bu soruya cevap vermek için “kimin için iyi insan?” sorusunu da sormak gerekmez mi? Örneğin bir fabrika düşünelim. Bu fabrikada yemekler kötü çıkıyor, iş güvenliği önlemleri alınmıyor, çay molaları verilmiyor, “malzeme gelmedi, yarın işe gelmeyin” diyerek patron işçiyi çalıştırmıyor ve çalıştırmadığı günleri de işçinin senelik izninden kesiyor. Bu durumdan rahatsız olan işçilerden biri, diyelim ki Ali, arkadaşlarını toplayarak bu sorunlara çözüm üretmeleri gerektiğini söylüyor: “Arkadaşlar, defalarca şikâyet etmemize rağmen sorunlarımız çözülmedi. Yemekler halen kötü geliyor. Koruyucu malzemelerimiz bile doğru düzgün verilmiyor. Daha geçen gün bir arkadaşımız, sırf bu yüzden az kalsın gözünü kaybediyordu. Kese kese senelik izin bırakmadılar. Kendileri kârlarından zarar etmeyecek diye bizim izin hakkımızı gasp ediyorlar. Tek tek şikâyet edince hiçbir şey değişmiyor. Birlikte hareket etmemiz lazım. Eğer sendikalı olursak, örgütlü davranıp sorunlarımızı çözebiliriz.”
İşçilerin çoğu o anda Ali’ye hak veriyorlar. Ama bir başka işçi, diyelim ki Mehmet, söz alarak sendika fikrine karşı çıkıyor: “Arkadaşlar, aklıselim davranalım. Evet, işyerinin sorunları var. Ama nerede düzgün işyeri var ki? Şimdi birkaç günlük tatil hakkımız gidiyor diye sesimizi çıkarırsak yarın öbür gün iş yok diye bizi kapı önüne koymazlar mı? Yemekler de o kadar fena değil bence. Daha önce çalıştığım yerde hiç yemek verilmiyordu hem. İş güvenliği diyor arkadaş. Sanki biz her şeyi dört dörtlük mü yapıyoruz? Evet, belki gözlük olmalıydı arkadaşımızda, ama o arkadaşımız daha dikkatli olsaydı bu kaza olmazdı. Yiğidi öldür hakkını yeme demişler arkadaşlar. Patronumuza haksızlık etmeyelim. Ekmek yiyorsak onun sayesinde. Şimdi buraya sendikayı getirirsek ekmek yediğimiz kaba tükürmüş oluruz.”
Böylece Mehmet, bu konuşmayla, az önce Ali’ye hak veren işçilerin bazılarının kafasını karıştırmayı başarıyor. Bu arada “iyi kuşlar” patrona toplantıyı ihbar ediyorlar ve olanları anlatıyorlar. Şimdi bir soralım kendimize. Acaba bizim gözümüzde bu işçilerden hangisi iyidir? Ali mi, Mehmet mi? Çoğumuzun “Ali” diyeceğine şüphe yok. Peki, gelelim ikinci soruya. Patron için hangisidir “iyi insan?” Tabi ki Mehmet! Niye? Çünkü Mehmet, onun çıkarlarını savunmuştur. İşçiler arasına nifak sokmuş ve arkadaşlarını, haklarını aramaktan vazgeçirmeye çalışmıştır. Ali ise patrona göre kötüdür, provokatördür, tehlikeli insandır! Çünkü işçilerin aklına kötü fikirler sokuyordur, onları patrona karşı kışkırtıyordur!
Bu arada Mehmet’e sorarsanız, o “yiğittir, doğru bildiğini söylemekten çekinmez, kendince kendi çıkarlarını gözetmez.” İşte bir kez daha Alman işçi sınıfının şairinin sorduğu sorulara geliyoruz:
Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
Ama düşündüğün ne?
Yüreklisin,
Kime karşı?
Akıllısın,
Yararı kime?
Gözetmezsin kendi çıkarını,
Peki, gözettiğin kiminki?
Mehmet’in bilinçli ya da bilinçsizce söyledikleri patronun işine gelmektedir. Onun dobra konuşması da, gözü pekliği de, “iyiliği” de patronun ekmeğine yağ sürmektedir. Gerçekte Mehmet’in düşünceleri işçilerin birleşmesine karşıdır, bu nedenle Mehmet aslında bir patron yalakasıdır. Onun işçiler karşısındaki durumu budur. Demek ki kimin “iyi insan” olduğu koşullara ve sınıflara göre değişmektedir.
Örneğimizi biraz daha açarak konumuzu tamamlayalım: İktidar sahipleri, yani patronlar ve onların hükümetleri yasalar onların çıkarlarını gözetsin, toplum da onların yasalarına uysun, itaat etsin isterler. Onların isteklerine uyan, sözcülüğünü yapan insanlar onlar için “iyi insan”dır. Ama itiraz eden, sorgulayan insan ise kötüdür, düzen bozucudur. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. İşçiler ve patronlar, çıkarları hiçbir zaman ortak olmayacak olan iki karşıt sınıftır. O yüzden biri için iyi olan diğeri için kötüdür.
Demek ki “iyi insan” kavramı bile hangi sınıfın penceresinden baktığına göre değişiyor. Meselâ bize göre “iyi insan”, haksızlığa ve zulme boyun eğmeyen, işçilerin sömürülmesine karşı çıkan, emperyalist yağma ve talan savaşlarına dur diyen, barış ve kardeşliği savunan insandır. Biz işçiler gerçeklerin farkına varırsak, egemenlerin yalan ve karalama propagandalarına da kanmamış oluruz. Bize “kötü” ya da “iyi” diye yutturmaya çalıştıklarını kendi bakış açımızdan ele alarak değerlendiririz.