
Geçen gün işyerindeyken rahatsızlandım ve apar topar izin alarak doktora gitmek üzere çıktım. Devlet hastanesine gitsem hastalığım yeterince “acil” görülmediği için saatlerce bekletilecek ve ben de ağrı çekmeye devam edecektim. Özel hastaneye gideyim dedim. Çalıştığım işyeri özel sağlık sigortası yaptırdığı için çok maliyetli de olmayacaktır diye düşündüm. Özel hastaneye gittiğimde SGK’lılar için muayene ücretinin 50 lira olduğunu söylediler. Ben de özel sağlık sigortasıyla işlemlerimi başlattım. Muayene sonunda 12,5 lira ödeyerek hastaneden çıktım. Zaten devlet hastanesine gitsem de reçete, muayene parası derken bundan fazla ödeyecektim dedim kendi kendime. Doktorun yazdığı ilaçları almak için eczaneye gittim. İlaçlar 50 lira tuttu. Bu sefer de eczacı “sigortanız yok mu? Neden para vererek alıyorsunuz bu ilaçları?” diye sordu. Ben de “SGK ile muayene olsaydım hastanede 50 lira, burada 12,5 lira verecektim. Özel sigortayla muayene oldum tam tersi oldu. Yani sonuç değişmedi, sigortalı olduğum, her ay maaşımdan o kadar kesinti olduğu halde bu kadar para ödemek zorunda kalıyorum” dedim. Eczacı da “artık herkes çok şikâyetçi, devlet hastanesinde doktor bırakmadılar. Hastalar ya muayene olamadıkları ya da 6 ay-1 yıl sonrasına sıra verildiği için özel hastaneye geldiklerini, burada da harcamaların eskisine oranla çok arttığını söylüyorlar. Hâlbuki bu uygulama ilk başladığı zamanlar özel hastanelere özendirmek için özel hastanede muayene olmanın öyle az farkı vardı ki herkesi özel hastaneye alıştırdılar. Şimdi de birçok insan bu sorunu yaşıyor” dedi.
Tüm çalışanlardan her ay daha maaşları ellerine geçmeden SGK payı kesiliyor. Bu, işçilerin hastalandıklarında “ücretsiz tedavi” olabilmeleri, güya “sağlık güvencesi” için yapılıyor. Fakat her geçen gün daha da kötüye giden devlet hastanelerinin durumu ortadadır. Muayene randevusu almak istesek internetten veya telefondan en erken 2 hafta sonrasına randevu alabiliyoruz. Acilden gitsek doktor sayısının yetersizliği nedeniyle öyle sıralarla karşılaşıyoruz ki ya beklememek için geri dönüyor ya da daha da hasta olmayı göze alıp müdahale için saatlerce beklemek zorunda kalıyoruz. Üstüne üstlük bir de devlet hastanelerinde birçok şeye de para ödemek zorunda kalıyoruz. Doktorlar yüzümüze bile bakmıyor. İşte bu şekilde, yetersiz sayıda devlet hastanesi ve doktorla işçileri özel hastanelere teşvik ediyorlar. Özel hastane masraflarının fazla olması nedeniyle de özel sağlık sigortası uygulamalarına teşvik ediyorlar. Her ne şekilde olursa olsun işçilerin aldığı sağlık hizmetinin niteliği de, “ücretsiz” görünen sağlık hizmetleri için ödedikleri paralar da ortada. “Sağlıkta reform” denilen uygulamalardan işçilere daha fazla para tuzağı çıkmış durumda. SGK fonunda biriken paralar da işçilerin daha nitelikli sağlık hizmetine ulaşması için kullanılmıyor, patronlara peşkeş çekiliyor.
“Büyük Türkiye” olmakla, dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip olmakla övünenler işçilerin emeklilik koşullarını mı iyileştiremiyorlar? Neden emekli olma yaşı ve prim gün sayısı düşürülmüyor?
Tüm bu örnekler bizlere devletin çıkardığı tüm uygulamaların, oluşmasını sağladıkları tüm fonların hem mevcut güvencemizi yok ettiğini hem de patronların daha fazla kâr elde etmesi için yapıldığını gösteriyor. Nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti almak biz işçilerin en temel hakkıdır. Elden ayaktan düşmeden emekli olmak ve insanca yaşamımızı sürdürebileceğimiz bir emekli maaşı almak da hakkımızdır. Bunlar için yeni sigortalara, yeni fonlara gerek yok. İşçilerin ücretsiz ve nitelikli bir sağlık güvencesi almalarının önündeki engel paraya dayalı kapitalist sistemin kendisidir. Bu engeli de ancak ve ancak biz işçilerin örgütlü mücadelesiyle aşabiliriz.