
2016 yılını geride bırakarak yeni bir yıla girdik. Her sene yeni yıla umutla, güzel dileklerle başlar, hayata tutunmaya çalışırız. Fakat biz emekçi insanlar için 2017 çok da neşeli başlamadı. Örneğin ilk gol asgari ücrete yapılan zamla birlikte geldi. Bizlerle dalga geçer gibi asgari ücrete yapılan zam tamı tamına 94 lira! Bir düşünelim bu 94 lirayı neye harcarız? Aslında gıda maddelerinden, faturalara, vergilere, iğneden ipliğe varana kadar her şeye zam yapılarak 94 lira geri alındığı gibi, elimizde de yoksulluktan başka bir şey kalmadı.
Bir de yeni yılın ilk ayı Ocak. Ocak demek kış demek, kar demek, çamur, çile demek bizim gibi emekçiler için. En çok da soğuklarla birlikte hastalıkların baş göstermesi demek. Neticesinde bu soğuk kış günlerinde ay sonunda ne kadar doğal gaz faturası gelecek diye düşünen milyonlarca insan demek. İşe giderken tıklım tıklım metrobüs ve otobüslerde buharlaşan, dışarıya çıktıklarında tir tir titreyen insanlar demek. Islak, çamurlu yollarda giderken su alan ayakkabılar ve donan parmak uçları... Tüm bunları bir kenara bıraksak bile bu kara kış günleri, kar ve yağmur yağışı evsiz yoksul insanların nasıl bir hayat sürdürdüklerini tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Dışarıda tahta ve naylonu küçük bir baraka haline getiren evsiz Suriyeli yoksul insanlar, derme çatma evine yakacak odun kömür götüremeyen insanlar, karın içinde kucağında bebeğiyle ekmek kırıntıları toplayan kadınlar... İşte işçi-emekçi insanların yeni yılı bu temellerde şekillenirken, bir de bizim sırtımızdan geçinenlere bakalım.
Soğuş kış günleri zenginler için, doğanın yaşama sunduğu karın harika görüntü şölenini teleferikle izleme ya da Alp Dağları’nda karın üzerinde kayak ve sörf yapma veyahut kışlık evlerinde şömine ateşi yanında sıcacık, sakin bir hafta sonu geçirme keyfidir. Bizlerse bu görüntüleri yalnızca bize dayatılan televizyon dizilerinden, magazin haberlerinden görüyoruz. Bir de böyle zevk sefa içinde yaşayan insanların sanki çok da umurlarındaymış gibi televizyonlarda, belediyelerin sokakta yaşayan evsiz insanlar için bir süreliğine, evet bir süreliğine kapalı spor kompleksine yerleştirdikleri gösteriliyor. Pişkince o çaresiz insanlar üzerinden şov yapıyorlar. İşçiler emekçiler sayesinde servetlerini arttıran zenginler, işçileri, emekçileri, yoksulları evsiz barksız hale getiriyorlar. Sonrasında bu duruma sebep olan kendileri değilmiş gibi insanları kandırmaya çalışıyorlar. Bizler ürettiklerimizle dünyayı var ediyoruz, yaşam bizim gibi işçiler sayesinde güzelleşiyor. Fakat biz ne kadar güzelleştirmek istesek de birileri yalnızca kendi çıkarları için yaşamı çekilmez hale getiriyor.
Aslında dört mevsimin de ayrı bir güzelliği vardır. Fakat kapitalistler bu güzellikleri keşfetmemize, yaşamamıza izin vermiyorlar. Yaz saati uygulamasının değiştirilmemesi ile birlikte neredeyse gün ışığını unuttuk. Karanlıkta yola çıkıyor, karanlıkta eve dönüyoruz. Ama biz, bize hep karanlık günleri yaşatmaya çalışanlardan, aydınlığı kendi ellerimizle alacağımızı biliyoruz. Birleşen işçiler, gülen güneşin, bereketli yağmurların, bembeyaz parıldayan karların tadına varacağımız güzel günleri elbet getirecekler.