Kapitalizmin getirdiği sorunlar saymakla bitmez. İşsizlik, yoksulluk, yoksunluk, açlık, sefalet, eşitsizlik, doğa katliamları, savaşlar, ölümler... En kötüsü de bence, yaşamları ellerinden çalınmış çocukların varlığı.
Savaşların en yıkıcı sonuçlarını tadıyor bu çocuklar. Hiç bir şeyden yok haberleri… Bomba sesleriyle uyanıyorlar. Aileleri bodrum katlarında katlediliyor. Köylerine kimyasal gaz saldırıları yapılıyor. Kardeşlerinin cenazeleri traktörlerle taşınıyor. Sığınaklarda geceliyorlar, siren sesleri ninni oluyor onlar için.
Çocuklukları korkularla geçiyor. Bilmiyorlar oyunun ne olduğunu. Oyuncak görmedi belki yüzlercesi. Okula gidemiyorlar. Saçlarını örgü yapamıyor anneleri. Masmavi göklerde uçurtma uçuramıyorlar. Çikolatanın tadını bilmiyorlar.
“Peki, mahkûmlar mı bunları yaşamaya? Bedenlerinden büyük acılara göğüs germeye? Onlar mı başlattı bu savaşları?” gibi sorular hiç çıkmıyordu aklımdan. Çocukların bir avuç kül olmasına seyirci kalmak istemiyordum. Çocukların bu kâr savaşlarında ölmesini istemiyordum. Hep bir şeylerin yapılması gerektiğini düşünüyor ama ne yapılacağını bilmiyordum. Bir çözüm üretmeli, bir adım atılmalı diyordum.
Böyle başlamıştım sorgulamaya, UİD-DER’le tanıştım daha sonra. Benimle aynı sorunlardan dert yanan yüzlerce insanla haykırmak! Artık hissediyorum onlar için çabalamaya başladığımı, birlik olmanın ne denli önemli olduğunu… Tek başımıza o çocuklar için hiç bir şey yapamayız, bu sistemle savaşamayız. Ne zaman örgütlü mücadele içinde yer alırsak ilk adımı atmış oluruz, çocukların öldürülmediği güzel günler için.