Merhaba arkadaşlar,
Ben devlet hastanesinde çalışan bir sağlık işçisiyim. Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 9. Büyükelçiler Konferansında “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın başarılı(!) sonuçlarını aktardı. Ben de bir sağlık çalışanı olarak sağlık sisteminin ne durumda olduğunu bir de benden dinleyin istedim.
Sağlık Bakanı “nüfus genelinde sağlık sisteminden memnun olan kişilerin payı 2003’te %39,5 iken 2015’te %72,3’e çıktı” dedi. Ben acil serviste çalışıyorum ve her nöbetimde personel eksikliğinden, hastane koşullarının yetersizliğinden kaynaklanan sorunlarla ve elbette haklı şikâyetlerle karşı karşıya kalıyorum. Daha önce de Başbakan Binali Yıldırım “hastanelerin acil servisleri o kadar şirin oldu ki sadece acil değil yuva kurma yeri oldu. Kızını, oğlunu, evlendirmek isteyenler acile geliyor. Acil servislerimiz kız bulma yeri oldu” demişti. Gelin görün ki bizim acil serviste durum böyle değil. Hiçbir hastanede durum böyle değil!
“Önce insan” anlayışıyla sağlıkta ilerlemeler gerçekleştirdiğini söyleyen AKP hükümeti yalan söylüyor. Hastanelerde ne hastaları ne de hastane çalışanlarını insan yerine koymayan bir anlayış hâkim kılınıyor. Örneğin benim çalıştığım acil servise gün içinde en az 450-500 hasta geliyor. 3 doktor, 4 hemşire nöbetçi kalıyor. Doktorların bir hastayı muayene süreleri 5-10 dakika arasında tutuluyor. Hemşire ve diğer görevliler tedavi uygulayabilmek için oldukça kısıtlı bir zaman buluyor. Çünkü arkada kuyruk birikmeye devam ediyor. Bir hastayı en çabuk şekilde taburcu edip boşalan yatakta diğerine tedavi uygulamanın derdine düşülüyor. Hasta, halsiz ve yorgun bir şekilde acile gelen insanlar da gerekli bakımı göremediklerinde karşılarındaki doktor, hemşire ve hastane çalışanına tepki gösteriyorlar. 16-24 saat çalışmanın getirdiği yorgunluk ve stres ortamı daha da geriyor. Çalışan sayısındaki eksiklikten dolayı yaşanan beklemeler kavgalara dönüşüyor. Bu kaos koşullarında sağlık hizmeti verilmeye çalışılıyor. Hem hastaların hem de çalışanların ruh halini bozan, insanları geren ve yıpratan böyle bir sistemde doğruyu söylemek gerekirse çoğu zaman gerekli sağlık hizmeti verilemiyor. Saatlerini acil sırasında bekleyerek geçiren hasta, olması gerektiği gibi tedavi göremeden, insan yerine konulup değer gösterilmeden hastaneden ayrılıyor.
İşin bu yönünün dışında sağlık hizmeti vermekle sorumlu olan çalışanların sağlığı ise hiç düşünülmüyor. Kullandığımız pudralı eldivenler ellerimizde yaralar oluşturuyor, kullanıma elverişsiz maskeler olduğu için çoğu zaman kendi koruma önlemlerimizi alamadan hastaları tedavi etmeye çalışıyoruz. Bu şikâyetlerimizi hastane yönetimine söylediğimizde ise “bundan fazlasını alamayız, bütün hastane bunu kullanıyor” gibi oldukça saçma karşılıklar alıyoruz. Tepkilerimiz sonucunda ancak eldivenlerin altına giyip yaraları önleyebilmek için poşet eldiven alabildik. Bizler tepki göstermesek, nasıl oluyor diye sormasak o koşullarda kendi sağlığımızı nasıl koruyacağımızın yöneticiler için hiçbir önemi yok. Uzun çalışma saatlerimize karşılık yeterli dinlenme hakkı da kullanamıyoruz. Zaten en fazla bir ya da iki gün arayla olan nöbetlerimize fazla mesailer de ekleniyor. Ayda 30 bazen 40 saate varana kadar fazla mesai yapmaya zorlanıyoruz. Hatta yönetim çok daha fazlasının bile mümkün olduğunu söylüyor. Her gün bir sürü hasta insanın girip çıktığı acil servisin elbette temizliğe her an ihtiyacı oluyor. Ama ne var ki temizlik personelinin sayısı da oldukça az tutulup o kadar çok iş yükleniyor ki bunu bile sağlamak mümkün olmuyor. 2 temizlik personelinden hem temizlik yapması, hem tahlil örneklerini taşıması, hem hasta bakımını üstlenmesi bekleniyor. Bacaklarda derman kalmıyor. Yapılan onca işe maalesef o kadar az değer gösteriliyor ki karşıda insan yokmuş gibi emirler veriliyor, işçiler tersleniyor, temizlik işi yaptıkları için aşağılanıyor. Hâl böyle iken tüm hastane çalışanları mesailerinin sonunda eve gidebilmek için kuvveti zor buluyor kendilerinde.
Bu koşullarda çalıştığımız sağlık sistemi hastanın veya çalışanın iyiliğini düşünerek yani “önce insan” diyerek yürümüyor. Sömürü düzeninde sağlık hizmeti de insanlar için değil “para” için. Önemli olan insan sağlığı değil, paranın akışı. Gerçekten insanı odak noktasına koyup, gerçekten sağlık hizmeti verilebilmesi düzen partilerinin dönüşüm programlarıyla değil, işçilerin mücadelesiyle mümkün olabilir.