Ben bir matbaa işçisiyim. Şu an çalıştığım firmada 7. ayımı dolduruyorum. Çalıştığımız ortamdaki duvarlarda genelde rastladığım “Kalitemiz Vizyonumuzdur” yazısı hep dikkatimi çekiyor. Can güvenliği veya dikkat edilmesi gereken hususlar yazılmazken, şirket vizyonları ve misyonları hakkında yazılar neredeyse matbaanın her yerinde karşımıza çıkıyor. Bu 7 ay içerisinde iki toplantı yapıldı. Bunun ilki, birinci ayda yapıldı. Sözde zamlarla ilgiliydi ama nedense zam konuşulmadı, sadece en kısa zamanda verileceği söylendi ve toplantının diğer bölümlerinde genellikle kalite vizyonları üzerine konuşuldu. Yapılan üretimlerden neden iade alındığı, üretimde neden sorun yaşandığı ve bunu nasıl çözeceğimiz tekrar tekrar anlatıldı. Ve son olarak da bizim diğer matbaalardan bir ayrıcalığımızın olduğu ve bu ayrıcalığın bizim sloganımız olduğu söylendi: “Kalitemiz Vizyonumuzdur!” Bu nasıl bir ayrıcalıksa… Maaşlarımız geç ödeniyor, ikramiyelerimiz ödenmiyor, yemeklerimiz yenilemez halde ve servislerimizde sorunlar yaşıyoruz. “Ayrıcalık” dedikleri buysa, evet, gerçekten biz bu ayrıcalığa sahibiz.
İkinci toplantı Mayıs’ın 14’ünde yapıldı ve daha toplantıya iki hafta kala, yani 1 Mayıs günü firmada bir değişiklik yapıldı; çay molalarının biri kaldırıldı. Ardından da yemek saatleri yarım saat ileri alındı. Bununla da kalınmadı ve toplantıda 15 arkadaşımızın işten çıkarıldığı açıklandı. Ayrıca zamların iki ay ileriye ertelendiği, şayet zam olursa geriye dönük zam farklarının verilmeyeceği ve işten çıkarılmaların devam edeceği söylendi. Son olarak da işçi çıkarmalarının nedeni açıklandı, gelecek büyük bir kriz olduğu ve o krize hazırlanıldığı… Yani bu demek oluyor ki krizin faturası her zamanki gibi işçi sınıfına ödettiriliyor. Yani tam anlamıyla bir darbe yaşadık.
Ardından da bize şöyle dendi: “Evet arkadaşlar bizim bir sloganımız vardı, unuttunuz mu?” Herkes susuyor ve sinirli ve kızgın bir şekilde patrona bakıyordu. Unutmak mümkün müydü, her yerde karşımıza çıkıyordu bu slogan. O sırada, patronun sağ kollarından biri hemen atladı: “Kalitemiz Vizyonumuzdur!”
Tabii ki bu suskunluk bir yere kadar, bir gün o sınıf kendini bilecek ve aynen şöyle diyecektir: “Yeter artık, bu dünyada bizim de yaşama hakkımız var!” İşte o gün kızıl bir şafakla uyanacağız.