Ali genç bir işçi. Asgari ücretin biraz üstünde bir ücrete çalışıyor. Görüştüğü bir kız var. Kısmetse evlilik planları yapıyorlar. Ama hayat pahalılığı işte, bu işler öyle kolay değil. Ali’nin annesi ve babası referandumda EVET diyecekmiş. Kendisinin ise kafası hepten karışık. İşten çıktık, durakta otobüs bekliyoruz. Otobüsün gelmesine birkaç dakika var. Ali’ye referandumda ne diyeceğini sordum.
- Bizimkiler EVET diyecek ama ben sandığa gitmeyeceğim abla. Gitsem de boş kullanacağım.
- Neden peki?
- Ne bileyim, kafam iyice karıştı abla.
- Peki, sana bir sorum olacak. Sizin evin reisi baban mı?
- Evet
- Babanı seversin, sayarsın değil mi?
- Evet, tabi ki.
- Peki babanın aldığı her karar doğru mudur? Hiç yanlış yapmaz mı?
- Olur mu abla? O da bir insan sonuçta, bana doğru gelmeyen bir sürü şeyi var.
- Peki, baban sana dese ki “Ali, madem bu evin reisi benim, en doğrusunu, sizin için en iyisini de ben bilirim. Bundan sonra bütün kararları ben alacağım. Senin nerede çalışacağına, hangi kızla, ne zaman evleneceğine, nerde oturacağına, hatta kaç çocuk yapacağına ben karar vereceğim.” Ne dersin Ali? Kabul eder misin?
- Hiç öyle şey olur mu abla? Tamam babamdır, başımın üstünde yeri vardır. Tavsiyelerini de can kulağıyla dinlerim. Ama benim hayatımla ilgili kararları sonuçta ben almalıyım.
- Sen hayatındaki çok değerli bir insanın dahi senin nasıl yaşayacağına karar vermesini istemiyorsun haklı olarak. Şimdi de bir ülkeyi düşün Ali. Bir ülkeyi, milyonlarca insanı tek bir adamın insafına bırakabilir misin? Bu seçimde oy kullanmamak demek aslında EVET demek. O yüzden bir daha düşün derim.
- Haklısın abla, iyi düşünmek lazım.
Ali’ye kısacık bir zaman diliminde konuşabildiklerimiz bunlar. Ama daha sonrası için anayasa değişikliğinin içeriğini uzun uzun konuşmak üzere anlaştık. Umuyorum ve inanıyorum ki genç bir işçi olarak Ali de geleceğini karartmamak için HAYIR diyecek.