
Bir gün iş çıkışı başka bir yöne gideceğim için servisimi değiştirdim. Servisin arka koltuğuna oturdum. Servis hareket etmeden referandum tartışmasının ortasında kaldım. Sessizce bir süre dinledim. Arkadaşlarımız birbirlerini dinlemeden bağırıp çağırıyorlardı, herkes ötekini susturmaya çalışıyordu. Bu durum aralarında bölünmeye yol açmıştı. Yani iktidarın kutuplaştırma politikasının sonuçları yaşanıyordu.
Bu tartışma yol boyunca devam etti. CHP’ye oy verenler AKP’ye oy verenleri “bu ülke sizin yüzünüzden böyle” diyerek eleştiriyorlardı. “Satılmadık yer bırakmadınız”, “Ayakkabı kutularına paraları biz mi koyduk?” diyorlardı. AKP’ye oy verenler de, iktidarın politikalarını sanki onlar hayata geçiriyormuş gibi savunuyorlardı. Dayanamayıp bu şekilde tartışmanın doğru olmadığını söyledim. Ertesi gün işe geldiğimde, servisteki bir abla usulca yaklaşıp “kusura bakma senin de dün başını şişirdik kızım” dedi. Ben de “olur mu öyle şey abla, elbette tartışcağız ama bu şekilde kutuplara bölünmek bize zarar verir, işçileri böyle bölmeye çalışıyorlar, bu oyunlara gelmemeliyiz” dedim.
Aradan bir hafta geçtikten sonra bu ablaya referandumla ilgili fikrini sordum. “Kızım aslına bakarsan çok sevdiğimden değil ama ben inançlarına düşkün biriyim. Zamanında az çekmedik, inançlarımızı yasayamadık. Hem de eşimin 5 saat yağ kuyruğunda beklediği günleri bilirim ama şimdi böyle şeyler yok. Bu yüzden kararsızım kızım” dedi. Neden sonra, şunları ekledi: “Benim oğlan hayır diyor. Bana dün bir haber okudu. Hayır diyenlere terörist diyorlarmış. Benim oğlum ‘hayır’ diyor diye terörist mi oluyor? Öyle şey mi olur? Çok kızdım. Bir de evet çıkmazsa iç savaş çıkacakmış. Resmen tehdit ediyorlar. Kafam çok karışık!”
Ben de ona çok haklı olduğu söyledim. Bunun bir parti seçimi olmadığını ve sistemin tamamen değişeceğini anlattım. Bir tek adamın her şeye karar vereceğini ve bu kararlarından dolayı yargılanıp sorgulanamayacağı bir sistemin geleceğini anlattım. “İnsan yeri geliyor eşiyle bile bazen anlaşamıyor, fikir ayrılığına düşüyor. Sen koskoca bir ülkenin yönetimini nasıl bir tek adamın eline verirsin? Bugün beğendiğiniz bir adamın oraya geleceğini düşündüğünüz için evet demeyi tercih ediyorsunuz. Peki, ya bu yetkiler beğenmediğiniz birinin eline geçerse neler olur? Hiç düşündün mü?”
Bu abla bu konuşmalardan sonra “hayır” diyeceğini söyledi. Aslında doğru şekilde anlatabilirsek işçilerin büyük çoğunluğu, tıpkı bu ablamız gibi, bu anayasa değişikliğinin çıkarımıza olmadığını, tersine çok büyük zararları olduğunu anlayacaklardır. İktidarın biz emekçileri düşmanlaştırmasına izin vermeyelim, birbirimizi dinleyelim, ikna edelim ve hep birlikte HAYIR diyelim.