Çarşıya, pazara gidip de “her şey ateş pahası” sözünü duymayanımız yoktur. Tezgâhlarda yerini alan rengârenk meyvelerin, sebzelerin yanına yaklaşılmıyor. Fiyatlar el yakıyor. Akşam saatlerinde belki ucuzlar diye umutlansak da nafile. Eldeki parayla birkaç poşet doldurmak bile mümkün olmuyor. Alan da, satan da “Ne olacak bu milletin hali?” diye soruyor birbirine. Halimizin ne olacağını merak ediyorsak dönüp bugüne bir bakalım.
Dolar yükseldi, lira eridi, hayat pahalılığı her geçen gün artıyor. Asgari ücrete yapılan zam daha cebimize girmeden buhar olup uçtu. Deyim yerindeyse cebimizden, soframızdan, rızkımızdan çaldıklarıyla adeta bizleri soyup soğana çeviriyorlar. Son açıklanan verilere göre, yıllık enflasyon yüzde 10,13 seviyesine yükselmiş. 5 yıl aradan sonra enflasyon çift haneyi de gördü. Bunun bizler için anlamı ise her şeyin fiyatının yükselmesi, paranın değerinin düşmesidir. Yani elimizdeki parayla eskiye göre çok daha az şey almamız demektir. Zaten öyle de olmuyor mu? Meyve, sebze tezgâhlarının önünden geçerken öfkeli sesler duymuyor muyuz?
Peki, biz yoksullukla boğuşurken tepemizdekiler ne yapıyor dersiniz? Tüm iktidar yetkilerini tek kişiye veren, her şeyi tek kişinin belirlediği bir rejimi bize kabul ettirmekle meşguller. “İstikrar sürsün”, “ekonomi büyüsün”, “güçlü ülke, güçlü gelecek” vaatleriyle bizlerden oy istiyorlar. Acaba “istikrar sürsün” diyenler soframızdan istikrarla eksilen şeyleri kendilerine dert ediniyorlar mı? “Ekonomimiz büyüsün” diyenler her geçen gün büyüyen yoksulluğumuzu umursuyorlar mı? “Geleceğimiz için” diyenler acaba kararan umutlarımızı, kaybolan geleceğimizi hiç düşünüyorlar mı? Bu soruların cevabı koca bir hayırdan ibaret kardeşler. Mademki bizlere açlığı, yoksulluğu, sefaleti reva görüyorlar, bizler de bizi hiçe sayanlara HAYIR diyelim!