
Ben Çayırova’da oturan bir metal işçisiyim. Günde 10 saatlik çalışmanın olduğu, Cumartesi ve Pazar günleri de çalışmanın olduğu bir fabrikada, üretim bölümünde çalışıyorum. Bu fabrikada henüz 3 aydır çalışıyorum.
Geçtiğimiz Cumartesi günü vardiyamızı bitirdik ve servise bindik. Serviste bir işçi arkadaşımızın eksik olduğunu söyledim. Servisteki işçilerden bazısı onun bir 8 saat daha çalışacağını söylediler. Bu işçi 8 saat çalışmanın ardından bir 8 saat daha, yani 16 saat, hatta 20 saat çalışmayı neredeyse alışkanlık haline getirmiş. Bu işçiyle karşılaştığımda dayanamadım ve üzülerek sordum, “kardeşim ne derdin var bu kadar çok çalışıyorsun, sağlığına zarar vermiyor musun? İnsan vücudu 8 saati kaldıramazken sen 16 hatta 20 saat nasıl çalışıyorsun?” İşçi bu sorularıma cevap olarak “haklısın ama mecburum, ev aldım, evin borcu var. Ayrıca iki çocuğum var, biri engelli, işte onlar için çok çalışmam lazım. Sağlık lazım, çocuklarıma vakit ayırmam lazım ama çalışmam da lazım” dedi. Bu işçi arkadaş ile sohbetimiz devam etti. “Bu durum nasıl değişir?” diye sordum. İşçi arkadaşım bana 16 Nisan’da referandumda “evet” çıkarsa her şeyin değişeceğini, işçilerin daha fazla ücret alacağını söyledi. Bu cevaplar üzerine üzüntüm ikiye katlandı.
Referandum sonrasında işçiler için iyi şeyler olmayacağını ne kadar anlatsam da kendisi bir türlü beni anlamadı. Ben referandumdan sonra işçilerin iyi ücret alacaklarını, çalışma saatlerinin düzeleceğini sanmıyorum, bu yalanlara kocaman bir HAYIR diyorum. Arkadaşımın durumunu da açken tokların halini düşünmek bu olsa gerek diye düşünüyorum. Fakat ben bütün işçiler için, işçi arkadaşlarım için tek adam rejimine HAYIR demeye devam edeceğim.