
Toplu sözleşme sürecinde olan Kent Gıda işçileri, örgütlü oldukları Tek-Gıda-İş sendikasının ve patronun yeni sözleşmeyi işçilerden habersiz imzalaması üzerine 6 Haziranda, sözleşmeyi ve sendikayı protesto etmek amacıyla fabrika önünde toplanmaya başladılar. Gün boyunca Tek-Gıda-İş yöneticilerini bekleyip, fabrikaya gelen vardiyaları da eyleme çağırdılar.
İki yılda bir imzalanan toplusözleşme sürecinde bu yıl sendikacılar daha kararlı olduklarını belirtiyorlardı. İşçilere maaşlara brüt 300 YTL zam yapılmasını, taban ücretin 100 YTL yukarı çekilmesini, sosyal haklara enflasyon oranında zam yapılmasını vaat etmiş ve işçilerin sendikanın arkasında durmasını istemişlerdi. Taleplerinin karşılanmaması durumunda greve çıkılacağını söylüyorlardı sendikacılar. Ancak patron ve sendikacılar, bir anda belirtilen talepleri aşağı çekerek ve çok düşük bir zamla sözleşmeyi gece yarısı imzaladılar. İmzalanan sözleşmeye göre ücretlere 180 YTL brüt zam yapıldı. Sözleşmenin imzalandığını işçilere sendikacılar değil, fabrika müdürleri açıkladı ve sendikacılar işçilere görünmeden işyerini terk ettiler. Yani işbirlikçiler işçilere görünmeden kaçtılar.
IMAG0158.JPG [1]

Saat 15’te, 15-23 vardiyasına girecek işçiler beklenirken, servislerin arka kapıdan içeri sokulduğu öğrenildi. Bunun ardından fabrika önünde bekleyen işçiler idareyi yuhalamaya, tepkilerini hep birlikte “işçiler buraya” diye slogan atarak göstermeye başladılar. İdarenin engellemelerine rağmen içerdeki işçiler kapıların açılmaması üzerine barikatı geçip arkadaşlarının yanlarına geldiler. Bir süre beklendikten sonra 15-23 vardiyası içeri girdi. Üretim şefleriyle görüşmek için yemekhaneye götürülen işçiler sendikacılar gelmeden üretime geçmeyeceklerini söylüyorlardı. İçerden alkış ve masalara vurma sesleri geliyordu. Bu arada patronun temsilcileri, sözde “işçilerin sağlığını korumak” için polis çağırmışlardı. Bu da yetmemiş, çevik kuvvet dahi gelmişti. Bu duruma tepki gösteren işçiler, neden polis çağrıldığını sorduklarında “hepimizin sağlığını korumak” için cevabını aldılar.
Bir taraftan yemekhanedeki işçiler bekleyişlerini sürdürürken, diğer taraftan fabrikadan çıkması gereken 7-15 vardiyasındaki işçiler de, yemekhanedeki işçiler üretime geçmeden şefler tarafından dışarı çıkartılmıyordu. Üretimdeki birçok bölüm işi durdurmuştu. Bunun üzerine üretimdeki işçiler posta başları tarafından tehdit edilirken, yemekhanedeki işçiler de noterin getirileceği ve iş saatinde çalışılmadığı gerekçesiyle işten atılacakları tehditlerine maruz bırakıldılar. Bu arada dışarıda bekleyen işçiler, kendileriyle konuşan şefe, kendilerinin patronla bir sorunları olmadığını, sendikanın kendilerini sattığını ve sendikadan istifa edip başka bir sendikaya geçeceklerini söylüyorlardı. Şef de kendi çıkarları doğrultusunda işçilere, vardiya çıkışında toplu olarak notere gidip istifa edebileceklerine dair akıl veriyordu. Ne yazık ki, sınıf bilincinden ve bilinçli bir örgütlülükten yoksun olan işçi arkadaşlarımız şefin anlattıklarına kanabiliyor ve hazırlanan tuzağı göremiyorlardı.
15:40’a kadar beklendikten sonra 15-23 vardiyası üretime geçerken, 7-15 vardiyası da dışarı çıktı. Kapıda bekleyen iki vardiyanın işçileri kendi aralarında konuşarak sendikadan istifa edip başka bir sendikayla görüşeceklerini belirttiler ve daha sonra dağıldılar.
Ağır koşullarda çalışan ve yıllardır çalışmalarına rağmen hâlâ 500 YTL maaş alan işçilerin öfkesi, bu son sözleşme süreciyle birlikte iyice açığa çıktı. İşçiler şu an örgütlü oldukları sendikanın kendilerine ihanet ettiğini ve buradan istifa edip başka bir sendikaya geçmeyi düşünüyorlar. Oysa sendikaları işlevli hale getirecek olan esas olarak işçilerin kendileridir, bunu görmek gerekiyor. Ancak işçi arkadaşlarımız henüz bunu göremiyorlar. Üstelik patron ve onun temsilcilerinin sendikayı tasfiye etme çabalarını da fark edemiyorlar. Oraya polisi getiren de, işçileri teker teker kamerayla çektirip baskı altına almaya çalışan da patrondur.
Biz işçiler şunu unutmamalıyız: ne patronlar ne de onların temsilcileri biz işçilerin çıkarlarını düşünmezler. Biz işçiler örgütlüysek, birliksek, bilinçliysek bir anlam ifade ederiz ve işte o zaman çıkarlarımızın bilincinde olabilir ve koruyabiliriz. Sendikalar işçilerin örgütüdür, militan bir tutum takınmaları halinde ise patronların korkusudur. Sendikalar sendika bürokratlarının babasının malı değildir. İşçiler olarak birleşmeliyiz, örgütlenmeli, bilinçlenmeli ve sendikalarımıza sahip çıkmalıyız. İşçileri satanları defetmeliyiz, sendikaları örgütlü ve bilinçli işçilerin kontrolü altına almalıyız. İşte o zaman işçilerin örgütü olan sendikalar işçileri patronlara satamaz ve patronların karşısına daha güçlü bir şekilde çıkabilir.
Yaşasın militan sınıf sendikacılığı!