UİD-DER kurulduğu günden beri işçi sınıfının örgütlülüğünün ve birliğinin sağlanması için çeşitli etkinlikler ve faaliyetler düzenliyor. 8 Haziran günü UİD-DER temsilciliklerinde piknik organizasyonu yapılıyordu. Ben de deri iş kolunda çalışan bir işçi olarak, o gün UİD-DER Tuzla temsilciliğinin düzenlediği pikniğe katılmak için erkenden yola çıktım. Topkapı’dan gelen halk otobüsüne bindim. Pazar günü olmasına rağmen otobüs oldukça doluydu. Her halinden işçi olduğu belli olan yolcuların çoğunun yüzlerinden uykusuzluk ve yorgunluk akıyordu. İçmeler tersane durağına geldiğimizde ben ve otobüsteki işçilerin çoğu indi. Gözlerini ovuşturan işçiler sabahın ilk ışıklarıyla tersanelere doğru yürümeye başladılar.
Aydınlı temsilciliğimize giden otobüsü beklerken tersane işçilerin bulunduğu pastanelerden birinde çay içmek için oturdum. Aynı masada tersane işçilerinden biriyle kısa bir sohbet ettim. Pazar günü de mi çalışıyorsunuz diye sordum. “Evet” diye karşılık verdi tersane işçisi. Fazla mesai ücreti alıp almadığını sordum, “hayır normal işgünü olarak çalışıyoruz” dedi. Pazar gününün tersanelerde normal işgünü olduğunu, izin günlerinin olmadığını, ücretlerinin günlük çalışma üzerinden verildiğini, haftanın yedi gününde de çalıştırıldıklarını ifade etti. Ne zamandan beri bu şekilde çalıştığını sorduğumdaysa kendisinin Kasım ayından beri taşeron bir firmada bu şekilde çalıştığını söyledi. Ben tersanelerin ağır ve tehlikeli işkolu sınıfına girdiğini, hatta ölümler üzerine patronların yasayı uyguluyoruz diye açıklamalarda bulunduklarını ve Pazar gününün ücretlerinin kesilmeden tatil olması gerektiğini hatırlattığımda, tersane işçisi, yevmiyeci işçi olduğunu, Pazar günü işe gitmezse günlüğünün kesileceğini söyleyip işe gitmek üzere masadan kalktı. Tersanelere doğru yürüyen onlarca işçinin arasına katılıp, kayboldu. Gözlerimi tersane işçilerinden alamayıp düşünmeye başladım. O güne değin 96’sı iş cinayetleriyle katledilen işçiler de bir sabah böylece yola düşmüşlerdi. Sevdiklerinden ayrılan sıcak elleri paslı demirlerin ardından ölümün soğukluğuyla karşı karşıya gelmişti.
* * *
Marşlar, türküler, şiirler ve alkışlarımızla piknik yerine doğru yol aldık. Piknik yerine vardığımda konuşan temsilci arkadaşımızın ilk sözü işçi sınıfının yaşadığı koşullara değinmek oldu. Ekonomik krizin ve hak gasplarının sürdüğünü, dünyada gıda krizleri ve savaşların arttığını, tüm bunların nedeninin kapitalizm olduğunu ifade etti. Açlıktan, Irak’taki savaştan, deri sektöründe ve tersanelerde yaşanan iş cinayetlerinden bahsettiği sırada, tersanelerde bir işçi daha iş cinayeti sonucu yaşamını yitirmişti.
Piknik dönüşü Tuzla tersanelerinde bir işçinin daha iş cinayetiyle katledildiğini öğrendik. Selahattin Arslan Tersanesine bağlı Bektaş Boru taşeron şirketinde çalışan İhsan Turhan adlı boru montaj işçisi, üzerine kapak düşmesi sonucu yaşamını yitirmişti. Hemen ölen işçinin fotoğrafına baktım, yok değildi, benim konuştuğum işçiye benzemiyordu. Ama ne fark eder, böyle giderse yarın o kardeşimize de sıra gelecek.
Tuzla tersanelerinde 98. ölüm bir pazar günü meydana geldi. Haftada bir günü dahi ailesiyle, dostlarıyla geçirmesine izin verilmemişti İhsan’ın. Gemilerin paslı parçalarının onarılmasından daha değerli değildi İhsan’ın dinlenmesi.
Ben 98. işçi cinayeti haberini okuduğumda aklıma piknik alanında söz alan tersane işçisinin söylediği konuşmalar geldi. Çok kötü koşullarda çalıştıklarını ifade edip, 27-28 Şubattaki greve katıldığını, ardından işten atıldığını, ancak yılmadan daha sonra girdiği işyerinde mücadelesini sürdürdüğünü ve durumlarının ancak tersane işçilerinin ortak mücadelesiyle değişeceğini vurguluyordu. Tersane işçisi arkadaşımız sözlerine “örgütlüysek her şeyiz, örgütsüzsek hiçbir şey” çağrısıyla son verdi.
Ben de UİD-DER’in düzenlediği piknikten sınıf mücadelesine, dayanışmaya ve örgütlenmeye olan kararlılığımla ayrıldım. Bugün ölen İhsan Turhan kardeşimizin akan kanının hesabını ancak örgütlü mücadelemizle soracağız. UİD-DER’in büyüttüğü örgütlü mücadeleye tersane işçilerinin de katılmasını, örgütlenmesini istiyorum.