Aylardan beri işçilerin gündeminde olan referandum 16 Nisan’da yapıldı. AKP hükümetinin baskılarına ve zorbalığına rağmen büyük şehirlerde hayır çıktı. İşçilerin yaşadığı şehirlerde HAYIR’ın çıkması hükümete bir mesaj verdi. Toplum aslında “tek adam rejimini istemiyoruz” dedi.
İşsizliğin artması ve hayat pahalılığının tavan yapması, yürütülen haksız savaşlar işçilerin hayır demesine neden oldu. Emekçiler, Türkiye’nin birçok yerinde “tek adam rejimine hayır” dedi. Referandumda evet bir tık önde çıksa da gerçeğe bakıldığında oylamanın adil, eşit bir şekilde yapıldığı söylenemez. “Hayır” kampanyalarına yasaklar konurken, iktidar hayırcıları terörist ilan ederken her yerde “evet”in kampanyası boy gösteriyordu.
Gerçek şudur ki eğer işçilerde içten içe bir huzursuzluk varsa asılan afişler, söylenen sözler buhar olup uçar. YSK’nın mühürsüz oyları iptal etmemesi tek adamlığın bir örneğidir. Hani sözde bağımsız yargıya ne oldu? 16 Nisanda AKP birçok insanın hakkını gasp etti. AKP elindeki güçle yargıya müdahale ederek oylarına sahip çıkan hayırcıların itirazlarını reddetti. İşi gene teröre bağladı. Şu bir gerçek: AKP hükümetinin bu referandumda yapmadığı çirkeflik kalmadı. Ellerinde silahlı adamlar sandık başlarında işçiyi, emekçiyi hizaya çekmeye çalıştılar. Oysa ortada kocaman bir gerçek var. Halkın yarısından fazlası baskıya rağmen HAYIR dedi. Bu durum AKP hükümetinin (çaktırmasa da) çok zoruna gitti. Ve “hayır” işçilerin kararıyla hayırlı oldu. Baskı her zaman karşıtını yaratır.
İşçi ve emekçiyi yoksulluğun pençesinde kıvrandıranlara karşı elbet bir tepki oluşacaktır. Burjuvazinin diktatörlüğü ebediyete kadar sürmez. Zorbalığı yıkmanın sömürüye son vermenin tek bir yolu vardır, o da işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir.