
“Haktan yana nasibimiz kıt, ama umudumuz sonsuz” diyordu Albert Parsons, 1877’de büyük Demiryolları Grevi sırasında...
Gece ile gündüz birbirine karışmış
Çocuklar makine başında
Bitkinler,eriyip gidiyorlar...
İşçiler aç,
İşçiler sefil,
Barakalarından yağmur damlıyor,
Pencerelerden rüzgâr doluyor içeriye.
Fabrikanın bacalarından yoksulluk tütüyor.
14 saat,
16 saat,
Henüz 40’ında
Ölü bedenler...
Bıçak kemiğe dayandı.
Al kaderini,
Tut boynunu ellerinin arasında
Ve sık boğazını var gücünle
Yaşamı değiştir,
Bir çiçek bahçesine dönüştür dövüşerek.
Fırtına ha koptu ha kopacak
Fırtına ha koptu ha
Fırtına ha koptu
Fırtına ha!
Amerika’nın dört bir yanı sarsılıyor grevlerle;
Amerikan burjuvazisi şaşkın
Ve korku içinde
Korku büsbütün sarmış burjuvaziyi...
1 Mayıs sabahı alanlar gelincik tarlasını andırıyor
Bayraklarıyla işçiler Amerika’yı baştan aşağı kızıla boyamış.
Haykırıyor işçiler: “8 saat çalışma, 8 saat uyku, 8 saat canımız ne isterse!”
Chicago’da iki sınıf karşılaştı 1886’da
Bir yanda korkunun pençesinden kurtulamayanlar
Bir yanda haklılıklarından korku nedir bilmeyenler.
1887’de dört canın nefesi kesildi yağlı urganla.
İnançlıydılar, kararlıydılar, korkusuzdular...
Haykırıyordu August Spiece:
“Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada
arkanızda ve önünüzde her yerde alevler yükselecek.
Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremezsiniz!”
Ve o ateş sönmedi,
Her 1 Mayıs’ta alanlar kızıla boyanıyor yeniden
Tüm gücüyle dünya işçi sınıfı bırakılan mirası haykırıyor:
“Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadele Birliği”
Yeniden,
Azimle,
Sabırla kıvılcımlar yakılıyor.
Taptaze,
Yenilenerek,
Geçmişi unutmadan...