
Patronumuzun “1 Mayıs’ta çalışıyoruz” veya “Çalışmıyoruz” gibi herhangi bir açıklamada bile bulunmadan vardiya yazdığı 1 Mayıs’ta biz de işyerinden arkadaşımla rapor hakkımızı kullanıp işe gitmedik, Gebze’de UİD-DER’le 1 Mayıs’a katıldık.
Sabah buluşma noktasına giderken ikimizin de içinde bir heyecan vardı. Otobüste her yaştan, birçok işkolundan bizim gibi işçiler vardı. Söylenen ezgiler heyecanımızı, coşkumuzu daha da perçinledi. Ben de öğrencilik yıllarını saymazsak işçi olarak ilk defa katılmıştım 1 Mayıs’a. Bu kez taleplerimizi daha gür sesle haykırdım. Çünkü ben de tüm işçi arkadaşlarım gibi işyerinde uzun çalışma saatlerinden kesilen ücretlere birçok baskıyla karşılaştım ve yıllardır talep edilen hakların ne kadar önemli olduğunu, hayati önem taşıdığını daha iyi anladım. Toplandığımız alanda marşlarla, halaylarla 1 Mayıs’ın coşkusu başlamıştı bile. Etraftaki polislerin alanın coşkusu ve disiplini karşısındaki şaşkınlıkları gözlerinden okunuyordu. Biz işçiler baskılara, tüm yıl yaşadığımız zorluklara rağmen bir aradaydık ve hep biz ağızdan haykırdık: Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Arkadaşımla birlikte UİD-DER’in kortejindeydik. Kortejdeki disiplin ve coşku arkadaşımı da etkilemişti. Bunu hissettiğimde çok mutlu oldum, farklı bir duyguydu. Alana vardığımızda halaylar ve sloganlar daha kalabalık şekilde devam etti. İhtiyacımız olanın bu olduğunu anladım o an: Birlik! Patronlar istedikleri kadar yok saysınlar haklarımızı, vardiya yazsınlar, biz işçiler bir aradayken her baskıya bir direnç yaratırız. Bu dirençle de gasp edilen haklarımız için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Ertesi gün işyerinde müdürümüz imalı bir şekilde sordu neden 1 Mayıs’ta rapor aldığımızı. Nedenini herkes çok iyi biliyordu. 1 Mayıs işçilerin mücadele günüydü ve o gün de bizlerin yeri işyerleri değil 1 Mayıs alanlarıydı.