“Çifte ezilmişlik”. Bu söz hem bulunduğu sınıf itibarı ile hem de mensup olduğu cinsiyet itibarı ile ezilen kadınların durumunu özetler. Hem işyerinde, hem evde tüm yük omuzlarına yıkılan, patronları, babaları, ağabeyleri, eşleri tarafından baskı altına alınan, söz hakkı tanınmayan, değer verilmeyen, dahası şiddete, tacize, tecavüze mahkûm edilen, kendini savunmak istediğinde ise aşağılanıp horlanan emekçi kadınlar… Her seferinde karşılaştığımız gerçekler bunlar, kadınların önünde duran ve değiştirilmesi zorunlu olan bir hayat bu. Kadınlara yaşama hakkı tanımak istemeyen patronların düzeni elbette mücadele hakkı da tanımıyor. Hatta kadınlar mücadeleye girişmesin diye ellerinden geleni yapıyorlar. Ezen ve ezilen sınıflar var olduğundan beri, tarihin her döneminde kadınların mücadele isteğinin önüne çifte duvarlar çekilmiştir. Fakat mücadeleci kadınlar, başka bir hayatı yaşamanın mümkün olduğuna inanlar mücadeleden hiç vazgeçmemişlerdir.
İşte bizler de kadınlara reva görülen bu hayatı yaşamak istemeyen, değiştirmek isteyen kadın işçileriz. Her geçen gün baskıların artırıldığı bir atmosferde mücadele etmeyi bir zorunluluk olarak görüyoruz. UİD-DER Kadın Komitesi’nde bir araya gelmiş kadınlar olarak, bizimle yan yana yürüyen erkek sınıf kardeşlerimizle birlikte her zaman “Kadınlar Mücadelede Önde” dedik. Bizler bu sözü öylesine söylenmiş bir söz olarak görmüyoruz. Gerek referandum öncesinde yürüttüğümüz “Hayır” kampanyasında, gerekse de 1 Mayıs çalışmalarımızda bunun ne kadar da önemli bir söz olduğunu bir kez daha gördük. Emekçi kadınların içinde biriktirdiği öfkeyi, hak saldırılarına karşı mücadele etme isteğini gördük. Nitekim bu baskı koşullarında 1 Mayıs’ta UİD-DER kortejinde yer alan genç ve coşkulu kadınların yürüyüşü, kadınların mücadele isteğini alandaki herkese gösterdi. Taşıdığı dövizlerle, sıkılı yumruklarıyla, yılların ezilmişliğine inat haykırılan sloganlarla gösterdi neden en önde yürümesi ve mücadele etmesi gerektiğini.
Bizler UİD-DER’de mücadele eden kadınlar olarak, mücadeleyi sadece belirli günlerden ibaret görmüyoruz. Elbette 8 Mart, 1 Mayıs gibi tarihsel günler bizimdir ve sonuna kadar sahip çıkmalıyız. Ama bu yeterli değildir. Her saniyemizi bizden çalmak isteyen patronlara inat, biz de bulunduğumuz her yerde senenin tüm günlerini mücadele günü ilan etmeliyiz. Bu düşünceyle, İstanbul’dan UİD-DER’li kadınlar olarak 1 Mayıs’ın bizde yarattığı umut dolu duygularla bir araya geldik. Her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs’a daha önce hiç gitmemiş kadın işçileri taşıdık. Bizimle birlikte 1 Mayıs coşkusuna ve işçilerin gücüne tanıklık eden kadınların duygu ve düşüncelerini dinledik. Ördüğümüz mücadelemize bir taş, bir tuğla daha nasıl koyacağımızı konuştuk. Biz mücadeleci kadınların ortak düşüncesi; 1 Mayıs alanında nasıl inançlı ve dimdik yürüdüysek, şimdi de aynı inanç ve kararlılıkla kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Çünkü biz ezilenler koşullar ne olursa olsun bir şekilde yürümesini biliriz.