Ben Gebze Çayırova’da lise 1’inci sınıfta okuyan bir öğrenciyim. Belki de hayatımın en verimli olduğu ve öğrenmeye en elverişli olduğum zamanlardayım. Yaşımdan ve öğrenciliğimden dolayı aklınıza, işçilerin sorunlarıyla ne ilgisi var gibi bir soru gelmiş olabilir. Ben ki işçinin elinden tuttuğu çocuk, ben ki işçinin sırtında ki yüküm. İşçiler bana, bize bu kadar değer verirken nasıl olur da onları düşünmemek gibi bir hataya düşebilirim? Bunca yıldır işçi ailesinde yaşadığım halde, işçilerin sorunlarını düşünmediğim, sorunların çözümünün bir adım dahi ileri taşınmadığını gördüğüm için üzüntü duyuyorum.
Bizler, bize vaatler sunulmasını beklerken tehditler yoluyla okuyoruz. “Eğer okumazsanız…” ile başlayan cümlelerle bizi hırslandırmaya çalışıyorlar. Böyle bir eğitim sistemini reddediyorum! İnsanların gözünde itibar kazanmak için okumak değil, insanlara fayda sağlamak için okumalıyız. Bu düzenin, sadece eğitim çerçevesinde değil her alanda tehdit yoluyla insanları kendisi için bir şeyler yapmaya zorlamasının gelinecek son nokta olduğunu düşünüyorum.
“Güçlünün adaleti, adaletin güçsüzlüğüdür.” Adalet aynı bir ekmek gibi ufalanıp yok olmuş veya adaletin eşit kollu terazisinin, eşitsizlikten ötürü kolları kesilmiştir. Düşüncelerimizi çocukça düşünceler olarak algılamayın lütfen. Bizim istediğimiz karıncaların uçup, sineklerin yürümesi değil… Geceleri dahi güneşi gökyüzünde görmek de değil. Tek istediğimiz bu gibi güzel şeyleri düşünmek için bizlere zaman verilmesidir.
Ben ki geleceğin işçisi olarak, ben ki geleceğin annesi olarak, ben ki geleceğin avukatı, doktoru, mühendisi olarak, tek değilim. Tek istediğim gençlere daha güzel bir dünya, insancıl çalışma saatlerini kazanmak için “dünyanın bütün işçilerinin birleşmesidir.”