Çalıştığım işyerinde işçi arkadaşlardan biriyle aramda geçen bir sohbeti sizlerle paylaşmak istedim. Arkadaş şunları söylüyordu: “Bu ne biçim hayattır kardeşim! Sözde ağır işkolunda çalışıyoruz, günde 4 saat çalışmamız gerekirken 12 saat çalışıyoruz. Aldığımız ücret düşük olduğu için patrona canımızdan verip fazla mesailere kalıyoruz. Vallahi ben kaç senedir çalışıyorum, ne evim var ne arabam. Patron ise yeni deri dolapları ve milyon dolarlık bant sitemleri kurdu, yeni iş makineleri ve başka fabrikalar aldı. Ve bunlar sadece bizim bildiklerimiz… Daha geçenlerde bir arkadaşımız sadece ekmek parası kazanmak için çalıştığı işyerinde hayatını kaybetti. Bazılarının servetine servet eklenirken bazılarımız canından oluyor! Eskiden bir kişi çalışır bütün aile geçinirdi, şimdi herkes çalışıyor bir kişinin karnı doymuyor.”
Tüm bu sözler birçok şeyi gayet iyi özetliyordu. Eskiden sosyal haklarımız, ücretlerimiz daha iyiydi, şimdi sosyal haklarımız birer birer elimizden alınıyor ve kırpılıyor. Her şeye yüksek oranlarda zam gelirken asgari ücrete gülünç miktarlarda zam geliyor. Patronlar bu örgütsüzlük koşullarında geçirdikleri yasalarla beraber elleri kolları rahat, işçileri alabildiğine sömürüyorlar. İş yasalarında yazanlarla gerçek hayatta uygulananlar arasındaki farkı hepimiz biliyor ve görüyoruz. İşçi sınıfına reva görülen tüm bu koşullara karşı mücadele bayrağını örgütlü, bilinçli bir şekilde yükseltmemiz gerekiyor.