
Siyasetin erkek işi olarak görüldüğü, kadınların siyaset alanında olmasının ayıplandığı zamanlarda mücadeleci kadınlar çetin mücadeleler vererek en temel, en demokratik haklarını elde ettiler. “Diren” filmi 1900’lerin başında kadınların politikadan uzak tutulduğu, seçme ve seçilme haklarına sahip olmakları yıllarda İngiltere’de mücadele eden kadınları anlatıyor.
Filmin ana karakteri Maud, 7 yaşından beri çamaşırhanede çalışan bir işçi kadın. Maud tıpkı diğer işçi kadınlar gibi erkeklerden daha ağır iş yapmasına rağmen daha düşük ücrete çalışmaktadır. Uzun iş saatleri, ağır çalışma koşulları sonucu iş kazası geçirmiş ve vücudunun bir kısmında yanıklar olmuştur. Çamaşırhane patronunun tacizine maruz kalmıştır. Tüm yaşamı çok sevdiği kocası ve çocuğu üzerine kurulmuş bir işçi kadındır. 14-16 saat çalıştıktan sonra bir de evin işleri, çocuk bakımı sırtındadır. Bunca emeğine rağmen hiç bir şey üzerinde söz hakkı yoktur.
Hayat böyle akıp giderken, bir gün iş arkadaşının da içinde olduğu, kadınların oy hakkı istediği bir eyleme tanıklık eder. Bu eylem onu düşündüren ilk etken olur. Bu olayın ardından, çalıştığı çamaşırhanede şefin küçük bir kız çocuğunu taciz ettiğine tanıklık eder. O an ne kadar sarsılsa da işinin başına döner. Ancak akşam olduğunda kocasına “bir kızımız olsaydı nasıl bir geleceği olurdu” diye sorar. Kocası “seninki gibi” yanıtını verir. Bu yanıt onu düşüncelere daldırır. Yani kızı olsa tıpkı onun gibi ve diğer işçi kadınlar gibi, çocuk yaşta çalışmaya başlayacak, iş kazası geçirecek, patronun tacizine, tecavüzüne maruz kalacaktır. Maud sistemin çelişkilerini anlamaya başlar. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanır ve mücadeleye katılır. Eylemlere katılan kadınların hem eşleri tarafından hem de çevre tarafından ayıplandığını, dışlandığını gördükçe daha da sarılır mücadeleye. Çünkü inanmıştır bir kere haklı olduğuna ve bu haklılığının karşısında kimse duramaz. Ne eş baskısı ne polis şiddeti ne de ondan koparılan oğlunun hasreti Maud’u yener. Maud gibi mücadeleci, direngen kadınlar sayesine kadınların seçme ve seçilme hakkı tanınır. Maud verdiği mücadeleyle özgürleşir; dayatılan cinsiyetçi kalıpları kırar, bir işçi kadın olarak işçi kadınlara yapılan haksızlıklara karşı çıkar.
Yüzyıllardır emekçi kadınlar eşit işe eşit ücret, kreş hakkı, seçme ve seçilme hakkı, doğum ve emzirme izinleri gibi haklar için mücadelede ön saflarda yer aldılar. Kocasının, patronunun baskısına, tacize ve tecavüze, seçme ve seçilme hakkının gaspına karşı, çocuğunun üstünde söz hakkının olmamasına karşı mücadele veren Maud’un duruşu ve inancı anlamlı bir örnektir. Sınıflar var olduğu sürece emekçi kadınların sorunları bitmeyecek. Bu yüzden işçi sınıfının kadınları ve erkekleri birlikte kapitalizme karşı mücadeleyi büyütmelidir.