
Kristal-İş Sendikasının Şişecam’a bağlı işyerlerinde aldığı grev kararı milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden iki ay süreyle ertelendi. Sendika 24 Mayıs tarihinde grev kararı aldığını açıklamıştı. Ancak AKP iktidarı işçinin yasal hakkı olan grevi tehlike olarak gördüğü için engelledi!
Grevi yasaklayan AKP iktidarı, kıdem tazminatının fona devredilmesi gerektiğini savunuyor. İşçilerin mağdur olduğunu ve mağduriyetin bu şekilde giderileceğini müjdeleyip duruyor. Gerçek böyle değil ama diyelim ki hükümet işçilerin mağdur olmasını istemiyor. O zaman insan doğal olarak şu soruyu soruyor: Madem iktidar işçilerin mağduriyet yaşamasını istemiyor, işçilerin taleplerine kulak tıkayan patronlara karşı işçilerin yasal hakkı olan grevi neden yasaklıyor? Yine sözde işçiyi düşünen AKP hükümeti, işçilerin grevlerini mili güvenlik tehlikesi yaratıyor diye yasaklıyor. İşçinin grev hakkı ne zamandan beri milli güvenlik tehdidi oldu? AKP durumdan vazife çıkartıp patronu zor durumdan kurtarıyor. İşçilerin grevini yasaklayarak patronları mağdur olmaktan kurtarıyor. Devlet ve patronlar her fırsatta işçileri mağdur etmekten geri durmuyorlar. Kıdem tazminatı patronlara yük, sendikalı işçi patronlara yük, SGK primleri patronlara yük, yıllık izinler patronlara yük, ikramiye hakkı yük vs. liste uzayıp gidiyor. AKP hükümeti ve patronlar ellerinden gelse üç kuruş asgari ücreti de yük diye kaldırıp işçiyi hepten köle gibi çalıştıracaklar.
Patronların çıkarlarını düşünen AKP iktidarı, işsizlik fonunu onlara peşkeş çekti. Şimdi de işçilerin alın teri üzerinden biriken kıdem tazminatını patronlara peşkeş çekiyor. Böylelikle patronların daha fazla kâr elde etmesini sağlamaya çabalıyor. Her hangi bir darbe girişimi olur endişesi ile insanları günlerce sabaha kadar alanlarda durduran hükümet, şimdi kendi hakkını almak için mücadele eden on binlerce sendikalı işçinin grevini iptal ediyor. Metal işçilerinin sözleşme dönemi yaklaşıyor. Görünen o ki aslında işçilere bir mesaj veriliyor. Greve çıkmayın, patronlarınıza boyun eğin! Sendikalı işçiler grev yasakları ile sindirilmek isteniyor. Kıdem tazminatının fona devredilmesi ile işçilerin rahatça işten atılması hedefleniyor. Yani işçinin mağduriyeti AKP için koca bir yalan, yeter ki patronlar mağdur olmasın.
İşçiler işsiz kalmış, her şeye zam gelirken aldıkları ücret yetmiyormuş, önemli değil. Nasıl olsa seçim de bitti. “2 sene sonra bakarız, yeni yalanlarla yolumuza devam ederiz” diye düşünüyorlar herhalde. Bunca saldırıyı durdurmanın tek bir yolu var: İşçilerin bir araya gelmesi. Tepkileri örgütlü mücadeleye çevirmek sınıf bilinçli işçilere yani bizlere düşüyor. İşçi sınıfının geçmişinde hakların nasıl kazanıldığına bakmalıyız. İşçi sınıfının tarihi bizlere hem ülkemizde hem de dünyanın dört bir yanında bunları örnekleyecek mücadelelerle doludur.
Örneğin 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi! İşçi sınıfına ışık tutan, nasıl mücadele etmemiz gerektiğini gösteren büyük bir direniştir. 150 bin işçi Kocaeli ve İstanbul’da şalter kapatıp üretimi durdurmuş, büyük yürüyüşe geçmişti. İşçileri ne barikat ne de polisler engelleyebildi. Bu patronları öyle korkuttu ki bavullarını toplayıp yurt dışına kaçanlar oldu. İşçilerin öfkesi mücadeleci bir sendika olan DİSK’in kapatılmak istenmesineydi. İşçilerin örgütlülüğü devleti ve patronları dize getirmişti. O dönemden dersler çıkartarak bizler de haklarımıza sahip çıkmalıyız. 15-16 Haziran işçi direnişinin mücadele ruhunu hissetmeliyiz.