
Ben üç vardiya çalışan bir işçiyim. Geçtiğimiz günlerde gece vardiyasında İşçi Dayanışması bültenimizi okuyan bir işçiyle yan yana çalışıyorduk. “Sana bir şey soracağım, bu kıdem tazminatları ne olacak, ne düşünüyorsun sen?” diye sordu.
“Beni boş ver abi sen ne düşünüyorsun ben onu merak ediyorum” dedim. O da “bu fon meselesine ben olumlu bakmıyorum” diye karşılık verdi. “Neden? Bak Çalışma Bakanı diyor ki bu ülkede işçilerin %80’inden fazlası kıdem tazminatı alamıyormuş. Bir gün bile çalışsa da artık herkes kıdem tazminatı alabilecekmiş” dedim. O da “ben öyle düşünmüyorum. Ben 40 yaşına merdiven dayadım. Nerden baksan 10 seneye yakındır da bu fabrikada çalışıyorum. Ve ona göre de maaşım yükseliyor. Şimdi patron bana fazla maaş vereceğine, yerime genç bir işçi alır, onu sıfırdan asgari ücrete başlatır. Doğal olarak bana ödediğinden daha az ücret ödemiş olur. Neden beni tercih etsin ki artık? Böyle düşünüldüğünde kıdem tazminatı benim iş güvencem. Bugün onu elimizden alırlarsa yarın bu dediklerim hepimizin başına gelecek” diye son derece haklı kaygılarını anlattı. Bunun üzerine “gerçekten de haklısın abi, bu dediklerin doğru. Ben senin tepkini merak ettiğim için böyle dedim. Kıdem tazminatı bizim iş güvencemiz. Eğer fona devrederlerse dediğin gibi bir durumla karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz. Mademki bizi bu kadar düşünüyorlar, işçilerin kıdem tazminatı almasını istiyorlar, bir yasayla bunu çözebilirler. Öyle fona falan da gerek yok. Yasada kıdem tazminatına hak kazanabilmek için gereken 1 yıllık süreyi kaldırırlar o zaman herkes kıdem tazminatı almaya hak kazanır” dedim. Aslında yapılmak istenen şeyin işçilerin çıkarlarıyla hiçbir ilgisi olmadığını anlatmaya çalıştım.
Bugün patronların hizmetindeki medya kıdem tazminatı fonunu allayıp pullayıp önümüze sunuyor ve bize iyi bir şeymiş gibi yutturmaya çalışıyor. Biz de patronların medyasına karşı gerçekleri, bildiğimiz doğruları, yalanlarla kandırılan işçilere anlatıp bu fona karşı doğru bir tepki örgütlemeliyiz.