Haziran ayında 164 işçi iş cinayetlerinde can verdi. Kimi genç kimi yaşlı, kimi kadın kimi çocuk, kimi ezilerek kimi trafikte… 164 insan çalıştıkları yerde güvenlik önlemleri alınmadığı için yaşamını kaybetti. Yılın ilk 6 ayında ise en az 906 işçi iş cinayetlerinin kurbanı oldu.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin hazırladığı rapora göre Haziran ayında en çok işçi ölümü tarım/orman, inşaat/yol ve taşımacılık sektöründe gerçekleşti. Ancak hem bu sektörlerdeki hem de diğer sektörlerdeki ölümler engellenebilirdi. Meclisin raporunda devletin bu konudaki sorumluluklarına da değiniliyor ve devletin örneğin sıcaklara ilişkin önlem almamasının sonuçları şu şekilde açıklanıyor: “Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin tamamına aşırı sıcaklar damgasını vurdu. Örneğin İstanbul’da gölgede sıcaklık 37,2 dereceye çıkarak son 106 yılın rekoru kırıldı. Sadece Cumartesi ve Pazar günlerinde 7’si inşaat işçisi olmak üzere en az 15 işçi yaşamını yitirdi. Bunda sıcaklıkların da etkisi yadsınamaz. TV’lerden uzmanlar öğle saatlerinde gerekmedikçe dışarı çıkılmaması gerektiğini söylediler ve çıkılırsa da alınması gereken önlemleri sıraladılar. Peki, bu sıcakta dışarıda çalışmak zorunda kalan işçiler? Mesela inşaat ve tarım işçileri? Çalışma Bakanlığı’nın sıcaklık rekorlarının kırılacağını önceden bildiği bu günlere dönük olarak öğle saatlerinde çalışılmamasına dair bir karar vermesi çok mu zordu? Değildi, ancak büyüme için işçilerin her koşulda çalışması gerekiyordu, işçiler varsın ölsün ya da hastalıklara maruz kalsınlar önemi yoktu...”
Raporda 2017 yılının ilk 6 ayında Türkiye’nin %5 büyüdüğüne dikkat çekiliyor ve bu büyümeden işçilerin payına düşenin artan iş cinayetleri, grev yasakları, sendikal baskılar olduğu vurgulanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1988 yılında bir grev ziyaretinde “zulüm bitene kadar işçinin yanındayız” dediği ancak bugün OHAL’le birlikte grevleri yasakladığı, “patronlara grev, boykot gibi ıvır zıvır şeyler kalmadı” dediği hatırlatılıyor. Bu dönemde EMİS, Asil Çelik, Akbank, Şişecam, Mefar işyerlerindeki grevlerin milli sağlığı ve güvenliği bozucu nitelikte olduğu gerekçesiyle yasaklanmasının işçi düşmanlığının bir göstergesi olduğu belirtiliyor. OHAL ve KHK düzenine son verilmesi isteniyor.
İktidarın son çıkardığı KHK işçi düşmanlığının bir diğer kanıtıdır. Bu KHK ile Soma katliamında sevdiklerini yitiren ve adalet bekleyen aileler, bunun yerine sürecin daha da uzatılması ve sorumluların aklanması ile karşı karşıya bırakılıyorlar. Somalı aileler, savcının iki duruşmadır mütalaa vermediğini, katliamın FETÖ’ye yıkılmak istendiğini, yeni KHK ile davanın hâkiminin değiştirildiğini ve yeni gelen hâkimin Elbistan’daki işçi katliamının sorumlularını aklayan hâkim olduğunu belirtiyorlar. O dönemde Elbistan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan Salih Pehlivanoğlu Ocak 2017’de 11 işçinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasıyla ilgili, sanıkların cezalarında “iyi hal” indirimi yapmış, daha sonra hapis cezasını toplam 91 bin lira para cezasına çevirmişti. Sorumluluğu olduğu iddia edilen tüm kamu görevlileri için de beraat kararı vermişti. Pehlivanoğlu’nun yeni atandığı Soma davasında da benzer bir tutum alacağını dile getiren aileler bu KHK ile adalet umutlarının iyice söndüğünü ama mücadeleye devam edeceklerini ifade ediyorlar.
İş güvenliği önlemlerinin ihmali ve denetimsizlik nedeniyle Türkiye’de her ay ölen işçi sayısı ortadayken, sırf Soma katliamının üzerini örtmek amacıyla facianın arkasında “sabotaj ve FETÖ ihtimali” arayanların; ekonominin büyümesi, kârların artması uğruna işçilerin canının hiçe sayıldığı ortadayken kader-fıtrat diyenlerin, çalışma saatleri iyice uzarken işçileri dikkatsizlikle suçlayanların meşrebi aynıdır. Patronlar sınıfının kâr hırsı işçiler için yıkım ve ölüm demektir. İşçi ölümlerini durdurmanın yolu örgütlenerek patronlar sınıfına karşı mücadele etmektir.