Geçtiğimiz günlerde çalıştığım hastaneye 6 yaşında bir çocuk ateş, iştahsızlık, halsizlik şikâyetleriyle ailesi tarafından getirildi. Tahliller için örnekler alındı, ateşini düşürmek için serum takıldı. Kan sonuçlarına bakan ve çocuğu muayene eden doktor, çocuğun yüksek ihtimalle menenjit olabileceğini söyledi. Menenjit beyin zarlarının iltihaplanmasıyla oluşan bulaşıcı ve ağır bir hastalık. Tedavi edilmezse beyin hasarı ve ölüm riski taşıyor. Çocuğun tedavi edilebilmesi ve mikropların çevredekilere bulaşmasının önlenmesi için izole edilmiş yoğun bakımı olan başka bir hastaneye sevk edilmesi gerekti. Doktor; 112 komuta merkezini aradı, şartlara uygun bir hastanede çocuk için yer arandı.
Yaklaşık iki saat sonra komuta merkezi bir özel hastanede yer olduğunu, çocuğu kabul ettiklerini bildirdi. Böyle durumlarda genelde hastaların ve yakınlarının uygun hastaneyi reddetme şansları olmuyor. Çünkü daha uzun saatler beklemek zorunda kalabiliyorlar. Bekleyiş sonucunda başka bir hastane de kabul etmeyebilir. Durum bu şekilde anlatılınca çocuğun babasının gözleri doldu ve utanarak ağlamaya başladı: “Ya ücret çıkarırlarsa, onu nasıl karşılarız? Özel hastane olmasa olmaz mı?” Aslında acil servislerde hastadan ücret alınamaz (sözde böyle!). Bir hastanenin acil servisinden başka bir hastaneye, ileri tetkik ve tedavi yetersizliği yüzünden sevk edilirseniz, isterseniz çok ağır ve kapsamlı bir ameliyata girin, yine de ücret ödememelisiniz. Ancak özel hastanelerde türlü numaralar işletilerek hastaya ücret çıkarılabiliyor. Kimisi girer girmez bir senet imzalatıyor, kimisi durumun acil olmadığına kanaat getirerek ücret talep ediyor, kimisi de acil müdahaleden sonra gerekli-gereksiz işlem veya yatış yaparak işlem ücreti, yatak ücreti vb. istiyor. Karşılaştığımız aile, çocukları bakıma alınmazsa onu kaybedebilecekleri endişesiyle sevki kabul etmek zorunda kaldı.
Sağlık Bakanı, her konuşmasında sağlıkta gerçekleştirdikleri dönüşümlerden bahsederken, çocukları acil durumda olan bir aile hastane ücretini düşünmek zorunda kalıyor. Çocuklarının hastalığından duydukları endişenin üstüne bir de hastanede ücret ödeme korkusu biniyor. Bu durum karşısında insanın gözlerinin önüne bir terazi geliyor: “Bir tarafta çaresiz bir bekleyiş içinde olan hasta bir çocuk ve ailesi, diğer tarafta destelerce para. Hangisi daha ağır?” İnsan yaşamının söz konusu olduğu bir durumda akla ilk gelen para olmamalı. Oysa işçiler böyle bir çaresizliğe itilmiş durumda. Kapitalist sömürü düzeninin geldiği evrede bulunduğumuz nokta işte budur! Vicdan ve sağlıktan uzak, parayı verenin düdüğü çaldığı sağlık sistemi. Parası olmayanlar kara kara düşünebilir ancak. Sağlık sistemi kapitalist devletlere, ilaç tekellerine ve sermayedarlara para kazandırmak için işliyor, bizlerin sağlığı ve iyiliği için değil. Milyonlarca işçi ve emekçi bu temel hakka ancak birlikte mücadele ederek sahip olabilir.