
Eski insanlar dünyayı anlamak için fikirler ileri sürmüşler, yorumlar yapmışlar. Mesela yaşadıkları sel ve deprem gibi doğa olaylarını açıklamak için dünyanın bazı hayvanların (öküz, balık, kaplumbağa) üzerinde olduğunu düşünmüşler. Hayvanlar her kıpırdadığında depremler, seller olduğuna inanmışlar. Günümüzde doğa bilimlerinin gelişmesinin, teknolojinin ilerlemesinin ve yaşadığımız dünya ve evren ile ilgili bilgilerimizin devasa olarak artmasının sonucunda, doğa olaylarını çok daha rahatlıkla anlayıp çözümleyebiliyoruz. Fakat doğa olaylarını anlamlandırmamız hatta daha önceden hesaplayabilmemiz, doğa olaylarının afetlere dönüşmesine hâlâ engel olamıyor.
Yaşadığımız sistem insan hayatını, doğayı inanılmaz bir hızda tahrip etmekte hiçbir beis görmüyor. Daha fazla kâr hırsıyla kapitalistlerin kulakları sağır, gözleri kör olmuş durumda. Kendi aralarındaki yıkıcı rekabeti sürdürüyor ve sömürü düzenlerini koruyabilmek için çırpınıyorlar. İşte bu nedenle dünyayı harabeye çevirmiş durumdalar. Yaşadığımız gezegenin bir yok oluşa doğru sürüklendiğini artık her gün iklimdeki değişkenliklerden, artan afetlerden görebiliriz. Küresel ısınmanın etkileri her geçen gün kendini daha şiddetli biçimde hissettirmeye devam ediyor. Bunun en son örneklerinden birini, geçenlerde haberlere de yansıyan Antarktika kıtasından kopan dev buzul parçası oluşturuyor. Düşünün ki bu buzulun yüzölçümü İstanbul’dan daha büyük ve Kıbrıs adasının üçte ikisi kadardır. Ağırlığı ise 1 trilyon tondan fazla. Peki, böyle bir buz dağının kutbun buz kütlesinden kopması ne anlama geliyor? Buzulların erimesinin küresel ısınmayla alakası ne? İnsan ve doğa arasındaki ilişkilerin bozulması bakımından ne anlam ifade ediyor? Gelin hep beraber bu soruların cevaplarına bakalım.
Bugün dünyanın yaklaşık %10’u buzullarla kaplıdır. Bunların büyük bir çoğunluğu kutup bölgelerindedir. Küresel ısınma nedeniyle buzullar günden güne eriyor. Kuzey kutbunun %25’i son 30 yılda yok olmuş durumda. Küresel ısınmanın etkileri son 50 yıl içinde tespit edilmiştir. İnsan hayatını etkileyecek ve buzulların erimesine sebebiyet verecek sıcaklık artışı hızla devam etmektedir. Küresel ısınma sonucu kutuplar ve yakın bölgelerindeki buzlar eridikçe, yerlerini karalar veya sular almaktadır. Kara ve suların kar ve buza oranla daha az yansıtıcı olması güneş ışınımı emilimini arttırmakta ve dolayısıyla ısınmanın daha fazla artmasına sebep olmaktadır. Ayrıca buzullar büyük miktarda sera gazını depolar, erimesi durumunda barındırdığı metan gazı atmosfere karışır. Bu da küresel ısınmayı şiddetlendirir. Buzullar az bulunan ve soyu tükenme tehlikesi altındaki hayvanlar için yaşam alanıdır. Buzulların erimesi deniz seviyesinde yükselmeye yol açabilir. Bu durum kıyı çizgilerinin değişmesine, kıyıların ve buradaki yerleşimlerin sular altında kalmasına yol açabilir. Buzullar büyük bir ağırlık demektir ve dünyanın izostatik dengesinde önemli rol oynarlar. Buzulların erimesi tektonik açıdan hareketliliğe, dolayısıyla doğal afetlere sebebiyet verebilir.
Kapitalizm her şeyin dengesini bozduğu gibi doğanın dengesini de bozuyor. Küresel ısınma bugün için kontrol edilemez değil. Ama yakında kontrol edilemez duruma gelebilir. Her yerde alarm sinyalleri çalıyor. Sıcaklık yükseliyor, her derece daha kritik. Buna rağmen doğaya bu kadar zarar veren kapitalizmin normali olan anarşik üretim son sürat devam etmekte. Daha fazla kâr elde etme tutkusu plansız üretime yol açıyor. Plansız üretim ile ortaya çıkan zehirli atıklar ise, doğaya salınıyor. Okyanusların dibine batırılan radyoaktif ve kimyasal atık yüklü gemiler, şehirlerin rögarlarına boşaltılan kimyasal atıklar, toprak altına varillerle gömülen radyoaktif maddeler, petrol, kömür gibi fosil yakıtlardan elde edilen enerjinin yoğun bir şekilde kullanılması, egzoz dumanı, filtresiz fabrika bacalarından havaya karışan zehirli tozlar, inşaat yıkıntılarından etrafa yayılan asbest gibi zehirler, dağ gibi biriken plastik çöpleri… On milyonlarca insanın bir arada yaşadığı, beton ormanlarına dönüşmüş devasa kentler, sera gazlarının artmasına ve atmosferde küresel ısınmaya neden oluyor. Plansız ve anarşik kapitalist üretim; kürenin haddinden fazla ısınmasına, ozon tabakasının delinmesine, ultraviyole ışınlarının dünyayı kavurmasına, buzulların erimesine, karaların sular altında kalmasına, sellere neden oluyor. Havadaki kükürtdioksit miktarının artması asit yağmurlarına neden oluyor ve insan yaşamını tehdit ediyor.
Yapılan araştırmalar dünyanın ısısının artışındaki her bir derecenin kritik olduğunu gösteriyor.+2 derecede su sıkıntılarının başlayacağı, fırtınaların artacağı, deniz seviyesinin yükseleceği, gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30’unun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı öngörülüyor. +5 derecede denizlerin 5 metre yükseleceği, deniz seviyesi ortalamasının 70 metre olacağı ve dünyanın yiyecek stoklarının büyük oranda tükeneceği ön görülüyor. +6 derecede göçlerin başlayacağı, yüz milyonlarca insanın uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşeceği ve iklim göçmenlerinin dünyanın her yerinden yollara düşeceği hesap ediliyor.
Bir Kızılderili atasözünde dendiği gibi; “Son ağaç kesildiğinde, Son nehir kuruduğunda, Son balık avlandığında, İşte o zaman paranın yenmediğini anlayacaksınız…” Bizleri uyarmak için söylenen bu sözlerden de ders çıkartarak, dünyamızı yok oluşa sürükleyen paranın egemenliğine dayanan bu sistemi yıkmak için örgütlü mücadele saflarını sıklaştıralım. Kapitalizmi ve etkilerini dünyamız üzerinden def etmek için mücadele etmediğimiz her saniye canlılık büyük bir hızla yok oluşa doğru sürükleniyor. Eski insanların bildiği dünya değişti. Dünya artık ne öküzün boynuzunda ne kaplumbağanın sırtında, kapitalizm denen ve insanlığı uçuruma sürükleyen sistemin hâkimiyeti altında. Bizler biliyoruz ki bu sistem kendi mezar kazıcılarını çoktan yarattı. Sadece örgütlenerek sahneye çıkıp görevini yapması gerekiyor. O yüzden Can Yücel’in şu sözlerini hep beraber tekrar hatırlayalım;
Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş,
Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş…
Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur
Kıpırdasın da gör!