Patronlar sınıfının güttüğü politikalardan biri de işçi sınıfını etnik ve mezhepsel-dinsel kökene göre bölmeye çalışmaktır. Bunu çok rahat yapabiliyorlar Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye. Bunu, okullar kapanınca çalışmaya başladığım bir metal fabrikasında da birebir yaşadım. Malûm, bizlerin burjuva gençler gibi yazları tatil yapma “lüksümüz” yok bu sistemde. Fabrika iki katlı bir yerdi. Alt katta üretim üst katta montaj yapılıyordu.
Orada çalışmaya başladığımda bir şey dikkatimi çekti. Montajda Aleviler, üretimde Sünni arkadaşlar çoğunluktaydı. Ama ben bunun ilk önceleri sadece bir tesadüf olduğunu sandım. İlerleyen zamanda işler yoğunlaşmaya başladı ve mal yetişmesi gerekiyordu. Her gün mesaiye kalmaya başladık. Patronun sermayesine sermaye katacağız ya… Patron da bizi daha fazla çalıştırmak için montajcılara Alevilerin çalışkan olduğunu, üstün olduğunu, Sünnilerin temiz insanlar olmadığını söylemeye başladı. Tabii Alevi işçiler bunu duyunca patronun dost olduğunu sanıyorlardı. Aynı şeylerin tersini de üretimdeki arkadaşlara söylüyordu patron. Tabii üretim ve montaj bölümündekiler de büyük hırsla çalışıyorlardı. Patrona 10 kazandırıp 1’ini sadece biz alıyorduk. Sanki emeğimizin karşılığını veriyormuş gibi. Patronlar zenginleştikçe biz işçiler yoksullaşıyoruz.
Evet, söylediğim gibi bunu çok rahat yapabiliyorlar. Yani bizleri birbirimize düşürüyorlar. Sanki birimizi diğerinden fazla ya da az sömürüyorlarmış gibi. Hepimizi de sömürüyorlar ve bizler gücümüzün farkına varmadıkça, tek düşmanın patronlar sınıfı olduğunu ve bunun için mücadele etmek gerektiğini kavramadıkça bu durum devam edecek.
Bu düzene karşı omuz omuza tek vücut olarak mücadele edelim. Birleşen işçiler yenilmezler.