UİD-DER Aydınlı temsilciliğinde, Amerika’da siyahi taşıma işçilerinin sendikal mücadelesini anlatan “Demiryolu Devrimi” adlı filmi izledik.
Film biz işçilere aslında dünyanın neresinde olursak olalım sorunlarımızın ortak olduğunu bir kez daha gösterdi. Beyazların üye oldukları sendikalara dahi üye olamayan siyah işçiler, işçi olmalarından kaynaklı yaşadıkları sorunlara bir de siyah olmalarından dolayı yaşadıkları sorunlar ekleniyor. Trenlerde seyahat eden zenginlerin 1 dolar karşılığında köpek gibi havlattıkları ve her türlü aşağılamaya maruz bıraktıkları siyah işçiler, tüm bu koşulların değişmesi, insanca çalışma ve onurlu bir yaşam için sendikal mücadeleye atılıyorlar. Ancak patronlar bu mücadele karşısında boş durmayıp aslında hiç de yabancısı olmadığımız türlü yöntemlerle sendikal mücadeleyi kırmaya çalışıyor. Sendika üyesi işçiler işten atılıyor, patronların kiraladıkları serseriler tarafından dövülüyor, öncü işçiler satın alınmaya çalışılıyor… Ancak mücadelelerinde kararlı olan 10 bin siyah demiryolu işçisi sonunda Pulman şirketi patronlarına sendikayı kabul ettiriyor.
Filmde de gördük ki, patronlar sınıfı bizleri ne derimizin rengine, ne dilimize, ne dinimize, ne de nereli olduğumuza göre sömürüyor. Patronlar için önemli olan ucuz işgücüdür. Filmde nasıl ki siyah işçiler aldıkları ücretle karınlarını doyuramazlarken, aynı şey bugün de geçerliliğini koruyor. Bugün de Türkiye’de başta deri ve tersane sektörü olmak üzere pek çok sektörde göçmen işçiler, kaçak işçiler ve Kürt işçiler ucuz işgücü kaynağı olarak görülüyor. Bu da işçilerin bilincinde ücret düşüklüğünün kaynağı olarak bir yanılsama yaratabiliyor. Ancak biz işçiler patronlar sınıfının yaratmış olduğu bu yanılsamaya kanmamalı ve patronların her tür oyununa karşı uyanık olmalıyız. Yaşadığımız sorunların nedeni içinde bulunduğumuz bu çürümüş kapitalist düzendir ve bu sorunların çözümü de, bu düzene karşı göçmen işçiler olsun, kaçak işçiler olsun, işsizler olsun yani tüm işçi sınıfının örgütlü ve birlikte mücadelesinden geçmektedir.