Ben de çoğu işçi gibi işe giderken toplu taşıma araçlarını kullanıyorum. Sabahları çoğu kez hep aynı yüzleri, her zaman aynı duraktan aynı saatte işe giden insanları görüyorum. Dolmuşlar servisim, işe gitmek için dolmuşa binen insanlar da iş arkadaşım gibi oldular. Her ne kadar hepsiyle sohbet edemesem de elbet konu bir yerden açılıyor. Bir şekilde sohbete dâhil oluyorum.
O günlerden birinde, akşam işten eve dönerken duraktan biri bindi, elinden koluna kadar bir koruma vardı. Ayakta duramayacak haldeydi, yer istedi. Halini gören biri yer verdi. Oturduktan sonra kolu sağa sola çarpmasın diye sürekli bir endişe içindeydi. Belli ki ilk defa iş kazası geçirmiş. Tedirgin bir hali vardı. Sürekli etrafa bakınıyordu. Bazen de otobüsün camından dışarıyı seyrediyordu, düşünceli bir halde. Bu hali dikkatimi çekmişti. Benim dışımdaki insanların da dikkatini çekmiş olmalı ki, benden önce biri davrandı. “Geçmiş olsun birader. Nasıl oldu?” İş kazası geçiren işçi utangaç ve çekingen bir tavırla “kesik” dedi.
Çok da konuşmak istemiyordu belli ki. Sonra tekrar dalgın bir şekilde camdan dışarıyı izlemeye devam etti. Soru soran yolcu ısrarcı çıktı. Onunla sohbet etmek istiyordu. Onun da merakı ve ısrarcılığı dikkatimi çekti. Bir süre onları dinledim. “Neresini kestin elinin. İş kazası mı?” “Yok, evde ayağım kaydı kırılan camın üzerine düştüm. O şekilde kesildi.” Soruları soran yolcu elini göstererek, “ben de iş kazası geçirdim. Makinede borulara 2 santim genişliğinde kanal açarken başparmağım koptu” dedi. Diğerinin konuşma konusundaki isteksizliği nihayet yok oldu. Meraklı ve şaşkın bir tavırla, “parmağını oynatabiliyor musun?” diye sordu.
-Şu an oynatabiliyorum, 3 sefer ameliyat oldum. İkisinde tutmadı, üçüncüsünde, en sonunda iyi bir yerde yaptırdım, oldu.
-Nerde yaptırdın? Kaç para gitti? Parmağın eskisi gibi çalışıyor mu? Masrafları patron mu karşıladı?
-10 bin liradan fazla para verdim. Fizik tedavi süreci başlıyor, sonra biraz zaman alıyor. Eskisi kadar olmasa da en azından oynatabiliyorum. Patron, eh işte, yardımcı oldu yine de.”
Peş peşe sorular devam etti. Anladım ki aslında evde ayağı kayıp düşmemişti. O da iş kazası geçirmişti ama söylemek istemiyordu. “Birkaç senedir iş kazaları epeyce arttı sanki” diyerek sohbete girdim. “Artmaz mı, bir işçi kaç kişinin işini yapıyor, tabii ki de artar” dedi. Sohbete devam ettik, dolmuştakiler de bizi dinlemeye başladılar.
Daha önce iş kazası geçirmiş ve deneyimli olan bir işçinin yeni iş kazası geçirmiş işçiyle sohbet edip ona yardımcı olmak istemesi sorunlarımızın ortak olduğunu gösteriyor. İş kazaları, işten atmalar, sendikasızlaştırmalar, düşük ücretler, grev yasakları hepimizin ortak sorunları. Kapitalizmin işçilere reva gördüğü bu yaşama karşı örgütlenip mücadele etmekten başka çaremiz yok.