Geçenlerde okuduğum bir haberde Türkiye’deki eğitimli gençlerin ülkeyi terk edip başka ülkelerde hayat kurmayı tercih ettikleri yazıyordu. Gitmek istemelerinin başlıca nedenleri ise şöyleymiş: “Üniversite mezunları için azalan iş imkânları, İslami hükümet döneminde artan muhafazakârlık, insan hakları ve özgürlüklerinin azalması.” Bu haberi okuduktan sonra çalıştığım firmada hâlâ güncelliğini koruyan ve kulaktan kulağa hızla yayılan “işyeri işçileri Amerika’ya gönderecekmiş” haberi canlandı.
Firmada birkaç gündür “işçileri Amerika’ya göndereceklermiş. Muhabbet nedir bilen var mı?” cümlelerini sıklıkla duymaya başladım. Doğru dürüst bir açıklama yoktu ama işçileri hemencecik Amerika’ya gitme hayali sardı. Merak edip biraz daha gözlemleyince işin aslı anlaşıldı. Üretimde çalışan 16 kişinin Amerika’ya yeni açılan fabrika için eğitime götürüleceğini öğrendik. Ortada net bir durum yoktu ama işçiler şimdiden heyecanlanmıştı. Listeler yapıldı, gitmek isteyenlerin isimleri listelerden tek tek çek edildi. Sadece bir vardiyada 84 kişiden 80’i Amerika’ya gitmek istiyor. Tüm bölümleri düşündüğümüzde 600’e yakın işçiden 500’den fazlası Amerika’ya gitmek hayaliyle tutuşuyor. Sanırım başka bir ülkeye gönderselerdi kimse gitmezdi fakat yıllardır insanların kafalarında oluşan “Rüyalar ülkesi, fırsatlar ülkesi” Amerika’ya gitme fikri insanlara kurtuluş gibi geldi. Hayaller kurulup, planlar yapıldı bile: “Bir gitsem oraya belki kalıcı oluruz, hayatımız kurtulur”, “Gidersek maaşımızı yüksek veriyorlarmış biraz para biriktirip düğünü yaparım” vb.
Yani ülkeyi terk etmek isteyen sadece eğitimli gençler değil. Fabrikada makine başında çalışan işçiler de artık Türkiye’de gelecek görmüyor ve Amerika’ya ya da Avrupa’ya gitme hayali kuruyorlar. 600’e yakın çalışanın yarısından fazlası kurtuluşu yurtdışına gitmekte görüyor. Bu durum yoksulluk, sefalet ve adaletsizliğin her geçen gün arttığı şu günlerde gelecekten kaygılı, mutsuz işçilerin çıkışsızlığını açıkça gözler önüne seriyor. İktidarın totaliterleşmesiyle beraber daha da derinleşen sefalet ve demokratik hakların ortadan kaldırılması, hukuksuzluk nefes almak için alan bırakmıyor. İşçi ve emekçiler kendilerinin ve çocuklarının geleceğinden endişeli ve ne yapacaklarını bilemez haldeler. Milliyetçi söylemlerle aldatılan ve AKP’ye oy veren işçiler, Amerika’ya gitmek isteyenlerin ağırlığını oluşturuyordu. Bu durum AKP’ye oy vermiş işçilerin de asılında içinde bulunduğu sefalet koşullarından memnun olmadığının bir göstergesi.
Peki, kurtuluş Amerika mı gerçekten? Dünyanın hemen her yanından göç alan ve on milyonlarca işçiye “fırsatlar ülkesi” olarak sunulan Amerika’da, denilenin aksine işçilerin yaşam ve çalışma koşulları içler acısı. 46 milyon evsizin olduğu Amerika’da yoksulluk ve sefalet giderek artıyor. Gelir eşitsizliğinin had safhada olduğu “rüyalar ülkesinde”, bahsedilen fırsatlar sadece kapitalistler için geçerlidir. Ağırlığını çocukların, kadın ve yaşlıların oluşturduğu yoksullar için Amerika’da denilenin aksine hayat cehenneme dönmüş durumda.
Yoksulluk ve sefalet derinleştikçe umutsuzluk artıyor fakat biz işçi ve emekçiler çaresiz değiliz. Bütün bu dünyanın güzelliklerini yaratan, üreten, var eden emekçilerdir. Bu çıkmazdan ve çürümüşlükten kurtulmanın tek yolu işçilerin bulundukları her ülkede, her alanda omuz omuza mücadele vermesidir.