İş yasası gereği 50’nin üzerinde çalışanı bulunan fabrikalarda işyeri hekimi bulunması gerekmektedir. Ben de yasanın gerektirdiği sayının birkaç katı olan bir gıda fabrikasında çalışmaktayım. Yaşamlarını kölece çalışma koşullarında törpüleyenler olarak, çalıştığımız ortamlarda birçok iş kazasına maruz kalıyoruz.
Bu iş kazalarından iki tanesi, yan yana çalıştığım iki arkadaşımın başına geldi. Hem de birkaç gün arayla. İlki, gece vardiyasında sabaha karşı yaşandı. Makine manuelde çalışırken arkadaşım parmaklarını makineye kaptırdı. Makine otomatikte çalışmadığı için parmakları ezildi. Diğerinde ise, arkadaşımın kolunun üzerine makinenin kapağı düştü. Her ikisinde de ciddi bir yaralanma yaşanmadı. Fakat kol gücüyle çalıştığımız halde (her iki kazada da söz konusu olan sağ koldu) revir ilk müdahaleyi yaparak bu arkadaşlarımızı çalışmak üzere üretime geri gönderdi.
Patron, doktor başta olmak üzere tüm sağlık görevlilerini uyarmış bulunuyor: “Makine başında bayılana ya da kol kopana kadar izin yok!” Kesinlikle iş günü kaybı olmaması gerekiyor. Revir tüm rahatsızlıklar için aynı tedavi yöntemini kullanıyor, ya ağrı kesici ya da kas gevşetici. “Vizyonun” sağlıklı gıdalar üretmek olduğu işyerinde, sıra çalışan ücretli kölelere gelince sağlığın esamisi okunmuyor. Revir, işçiyi saatlerce ağrılar içerisinde odada tutabiliyor ama izin vermiyor. Hatta üretimde postabaşları, çalışanın durumunu görüp izin veriyor.
Bir işyerinin koşullarını belirleyen şey oranın örgütlülüğüdür. İşçi sınıfının tüm hakları kanla alınmış olmasına karşın bugün işçi sınıfı elindekileri koruyamamaktadır. Tüm yitirdiklerini yeniden kazanmak, var olanları işlevli kılmak için daha ileri taleplerle mücadeleye atılmalıyız.