
19 yaşında üniversite okurken tuttu ellerimizden. İşçi sınıfının mücadelesini öğrendikçe, sahiplendi. Güler yüzlü, fedakâr ve samimiydi. Daha yaşamının baharında kaybettik onu. Eşitsiz bir hayat yaşayıp eşitsiz bir ölümle son buldu yaşamı.
Yaşamı boyunca yüzünde gülümseme eksilmeyen arkadaşımız, son nefesini verirken de gülümsedi. Kısacık hayatına çok acı ve sevinç sığdırdı. Hastalığı ilk teşhis edildiğinde umudunu asla yitirmedi. Sımsıkı tutundu hayata. Ağır kimyasal tedavi ilaçlarından sonra bile yaptığımız etkinliklere inatla katılmaya devam etti. Saçları döküldüğünde dert edinmedi. Doktorları bu yaşama sevincine şaşırıyor ve sık sık dile getiriyorlardı. O da “sizlerin de böyle arkadaşları olursa siz de asla umutsuzluğu ve mutsuzluğu tatmazsınız” derdi. Küçük bir yaşama ihtimali için bile çok büyük savaşlar verdi.
37 yaşında elimizden kayıp gitti bedeni. Henüz yaşanılacak çok şey varken, yürünecek yollar varken yitirdik. Biz arkadaşımızı kanserden değil, yanlış tedavi ve ilaçlardan kaybettik, biz arkadaşımızı temiz olmayan yoğun bakımlarda kaptığı enfeksiyonlardan yitirdik. O bu sağlık sisteminin kurbanlarından biri. Acımız da büyük, öfkemiz de. Mücadele ateşini bir an bile yitirmeden aramızdan ayrılan Gülfer’imizi saygıyla, özlemle anıyoruz.