Kapitalist sistem içinde büyüyen işçi çocukları, yaşadıkları dünyadan bihaberler. Ailelerinden ve çevreden gördükleriyle büyüyorlar. Zamanın çoğunu sokakta geçiren çocuklar, kavga etmeyi, hırsızlığı, sigarayı, uyuşturucuyu, sokak başlarında mahalle fedailiği yapmayı öğreniyor. Paylaşımdan uzak, tek başına kalan çocuklar, yalnız başına hayatta kalmaya çalışıyor. Ailenin bilinci de geri olduğundan anne-babalar çocukları üzerinde pek etkili olamıyorlar. Dolayısıyla çocuklar, asıl öğrenmeleri gereken şeyleri öğrenemiyorlar.
Büyük bir çoğunluğun çocukları bu şekilde büyürken bunların yanında şanslı olan işçi çocukları da var. Onlar şimdilik azınlık olsa da günden güne büyüyor ve çoğalıyorlar. İşte onlar UİD-DER’in çocukları. Kapitalist sistem içinde büyüyen diğer çocukların tersine onlar, almış oldukları eğitimle, katılmış oldukları seminerlerle, okudukları yayınlarla, paylaşımı, birliğin ve beraberliğin önemini öğreniyorlar. Mücadele içinde büyüyüp gelişiyorlar. Uyuşturucu kullanmayı değil onun zararlarını öğreniyor, kapitalist sistemin pisliklerini görüyorlar. Yaşadıkları dünyanın nasıl insanca yaşanır hale gelebileceğini biliyor, şimdiden bunun için çabalıyorlar.
Onlar, UİD-DER çocuk tiyatrosu olarak hazırlamış oldukları oyunla, emperyalist ve haksız savaşların gerçek yüzünü biz büyüklere gösterdiler. Oyunun adı “BARIŞ İÇİN SAVAŞ” idi. Oyun bir taraftan savaşın yarattığı felaketi, ölümleri, açlığı anlatırken diğer taraftan ise patronların doymak bilmeyen kâr hırsını anlatıyordu. Savaşın yanında barışı anlatan çocuklar aslında oyun oynamıyor, gerçekten istiyorlardı bunu. “Barış istiyoruz!” diyorlardı, bizleri de buna dahil ederek. Evet! Çocuklar, barış istiyorlar, ölmek değil yaşamak, şeker yemek istiyorlar.
Çocuklarımızın ölmemesi, yaşayabilmesi için biz büyüklere çok iş düşüyor. Örgütlü mücadelenin ağlarını örüp bu köhnemiş sistemi dünyanın üzerinden süpürmek zorundayız.