
Ben metal işkolunda çalışan bir işçiyim. Metal işçilerinin 2017-2019 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi başladı. Bizim işyerinde de toplu sözleşme gündem konusu ve herkes merakla olacakları bekliyor. Arkadaşlarım her gördükleri yerde, temsilci arkadaşlarımıza sözleşmenin nasıl gittiğini soruyor.
Geçmiş sözleşmelerde yaşanan kayıpların telafi edilmesini istiyoruz. Ücret farklarının enflasyon oranlarına göre dengelenmesini istiyoruz. Sosyal izin ve diğer hakların korunmasını istiyoruz. Kimimiz taslağa sadık kalınmasını talep ediyor, kimimiz ise bu tartışmaların içinde toplu iş sözleşmesinin ne olduğunu öğreniyoruz. Aramızda genç işçi kardeşlerimiz de var. Onlar deneyimsiz oldukları için “toplu sözleşme ne demek, grev ne demek, sendika ne demek?” şeklinde sorular soruyorlar. Aslında liseyi yeni bitirmiş genç işçi kardeşlerimizin, yeni iş hayatıyla tanıştıkları için bu soruları sorması gayet normal. Çünkü henüz bir tecrübeleri yok ve biz abilerinden, ablalarından duymak ve öğrenmek istiyorlar. Derken sözleşmeye yönelik sorular devam ediyor: “OHAL var, greve gider miyiz? Greve gidersek ve hükümet yasaklarsa grevimizi yine de yapar mıyız?”
MESS Grup Toplu İş Sözleşmesine dâhil olan bütün işyerlerinde işçi arkadaşlarımızın sözleşme üzerine konuşmalar yaptıklarını duyuyoruz; işyerinde, sokakta, komşuda ve her alanda. Peki, sadece olacakları konuşmak yeterli mi? Kafamızı sadece soru işaretleriyle doldurmak yetmez. Bunun bir de çözümü olmalı. Gerçek şu ki OHAL gerekçesiyle grevlerin yasaklanması birçok işçinin canını sıkıyor. Bu zor ve sancılı dönemde grev kararı çıkarsa, bunu uygulayacak bir irade oluşturmamız lazım… Ancak bu da biz işçilerin örgütlü gücüne ve ne kadar bilinçli olduğumuza bağlıdır.
Geçmişte de nice grevler ve direnişler yasaklanmıştı ama örgütlü olan işçiler asla taviz vermedi ve haklarını söke söke aldılar. 1980 darbesinden önce kazanılan ve bir kısmını hâlâ kullanmakta olduğumuz sosyal, sendikal haklar geçmiş işçi kuşaklarımızdan biz şimdiki işçilere miras kalmıştır. Sanılmasın ki öyle patronlar bize bu hakları bahşettiler. Asla ve hiçbir zaman patronlar sınıfından işçi sınıfına lütfedilmiş bir hak söz konusu değildir. Peki, gelecek işçi kuşakları bizden nasıl bahsedecekler?
Bizden önceki işçi kuşaklarının bize bıraktığı geleneği yarına taşımalıyız. Unutmayalım tüm baskı ve yasaklar biz yan yana gelmeyelim diyedir. Birlik olursak eğer, hiçbir engel önümüzde uzun süre duramaz. Yeter ki bunun farkına varalım. Bugün yaşananlar fırtına öncesi sessizlik gibidir. Dinmiş bir fırtınanın yeniden kabarması muhtemeldir. Bu fırtınanın bizi yeniden tutacağı günlere hazırlıklı olalım.