
Küresel yoksulluğu azaltmak için uluslararası çalışmalar yapan bir yardım kuruluşu olarak bilinen Oxfam, geçen yıl 62 kapitalistin mal varlığının dünya nüfusunun yarısının mal varlığına eşit olduğunu, bir raporla açıklamıştı. Bu yılki rapora baktığımızda ise eşitsizliğin gün geçtikçe çığ gibi büyüdüğünü görüyoruz. Bu yıl ise 8 kapitalistin serveti dünyada 3,6 milyar kişinin servetine eşitlenmiş durumda. Dünyada toplam servet artarken, servet daha az kişinin elinde toplanıyor ve zenginler daha zengin olurken yoksullar daha da yoksullaşıyor.
Türkiye’de ise TÜİK 2017 gelir ve yaşam koşulları araştırmalarına göre nüfusun %21,2’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Tabii bu oranlar kamuoyuna sunulan rakamlar. Gerçekte ise yoksulluk düzeyi ciddi bir oranda artıyor. İşçi ve emekçi kitlelerin çalışma ve yaşam koşulları zorlaşıyor. İşsizliğin de bir yandan arttığı koşullarda insanlar karınlarını doyurmak için düşük ücretle, uzun saatler çalışmaya mecbur bırakılıyor.
Tüm dünyada manzara aynı aslında… Kadın işçiler eşitsizlik ve yoksulluktan daha fazla etkileniyor. Örneğin, Vietnam’da tekstil sektöründe çalışan kadınların 12 saatlik çalışma ücretleri 12 dolar. Saati 1 dolardan haftanın 6 günü 12 saat kötü koşullarda çalışıyorlar. Türkiye’de de durum bundan iyi değil. İşsizliğin geldiği boyut nedeniyle kadınlar için güvencesiz, esnek, kayıt dışı işler bulmak bile çok zor. Yoksulluk özellikle kadınların sırtında bir yük haline geldi. Resmi rakamlara göre kadınların yüzde 34’ü istihdama katılıyor. Buna göre geri kalanlar erkeklerin elde ettiği kazanç üzerinden yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu yüzden de kadınlar erkeğe bağımlı oluyor, onun boyunduruğu altında yaşamını sürdürüyorlar. Kadın şiddete maruz kaldığında eşinden ayrılmakta zorlanıyor. Çocuklarına bakamayacağı korkusuyla yaşadığı tüm baskılara göz yummak zorunda kalıyor. Çareyi sosyal yardımlara başvurmakta arıyor fakat devletin desteği kadınlardan yana olmuyor elbette. Yaşamlarımız böylesi zor koşullarda da sürse, kadınlar olarak kendimizi çıkışsızlıkta görmemeliyiz. Umutlarımızı yitirmemeli ve geçmişin dersleriyle yüzümüzü geleceğe dönmeliyiz.
Sokaklarda, evlerde, işyerlerimizde, şiddete, kötü yaşam koşullarına, yoksulluğa karşı her an mücadele etmeliyiz. Kapitalizmin insanlığı sürüklediği bu çıkmazdan bizleri kurtaracak olan kadın-erkek işçilerin birlik olup, örgütlü mücadele etmesidir. İşçi sınıfının mücadelesinin amacı savaşsız, sömürüsüz, sınıfsız bir dünya kurmaktır. Böyle bir dünyada kadınlar ne erkeğe bağımlı yaşarlar, ne şiddete maruz kalırlar, ne de yaşam koşulları böylesine kötü olur. O yüzden böyle bir dünya için var gücümüzle mücadeleye!