Kadına yönelik şiddetin tırmandığı zamanlardan geçiyoruz. Peki, bu şiddetin hedefindeki kadınlar kim? Taciz edilen, tecavüze uğrayan, dövülen, öldürülen, acı çeksin diye çocuğu öldürülen kadınlar komşumuz, akrabamız, arkadaşımız, iş arkadaşımız... Yani biz, çifte ezilmişlik cenderesinde sıkışıp kalmış emekçi kadınlar, işçi sınıfının kadınları!
Peki, kadına yönelik şiddet nereden kaynaklanıyor? Elbette şiddeti uygulayan erkektir. Ancak şiddeti doğuran, besleyen ve erkeğin bilincini belirleyen kapitalizmdir. Kadına yönelik şiddetin, erkeğin bir canavara dönüşebilmesinin kaynağında kapitalist sömürü düzeni var.
Bu düzen insanın insanı sömürmesine dayalıdır. Toplumun küçücük bir kesiminin refahı için geri kalan çoğunluğu, işçileri köle gibi çalışmaya ve yaşamaya mahkûm eder. Bununla da yetinmez, topluma erkek egemen bakış açısını durmaksızın pompalar, erkeğin kadından üstün olduğu anlayışını aşılar. İşte erkek egemenliğini yeniden ve yeniden üreten kapitalist sistemin mantığı budur.
Erkek egemen anlayışa göre kadının ikinci planda, yaşam karşısında pasif ve itaatkâr olması, kendisine biçilen toplumsal rolü kabullenmesi beklenir. Çocuk bakımının ve ev işlerinin tüm yükü kadının omuzlarındadır ama emeği değersizdir. Kadının görevi hizmetçi olmak, çocuk doğurmak, ev işlerini yapmak ve kendisinden daha üstün ve güçlü olan erkeğe itaat etmektir! Kadın kendi yaşamıyla ilgili kararları erkekten bağımsız alamaz. Kendi yaşamı hakkındaki kararları kendisi almak isterse, pasif olmayı, itaat etmeyi reddederse “sorun” çıkarmış, erkeği “tahrik” etmiş olur. Bu durumda erkek “haklı”dır ve şiddet kaçınılmazdır!
AKP iktidarı bu bakış açısını pekiştiren bir politika izliyor. Söylemleri ve uygulamalarıyla şiddeti meşru gösteriyor. Şiddet uygulayanları cezalandırmıyor. Kadının çalışma hayatına daha fazla katılması için fabrikalarda ve mahallelerde ücretsiz kreşler açmıyor, doğum ve emzirme izinlerini sınırlı tutuyor. Kısmi süreli, esnek çalışma uygulamasını hayata geçiriyor. “Annelik kariyeri” gibi süslü laflarla kadını eve kapatmaya çalışıyor. Kürtajı yasaklamaya kalkışıyor, kadınlara çok çocuk doğurmayı salık veriyor. Geçtiğimiz yıl kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesinin önünü açacak bir yasa çıkarmaya kalkışan ve tepkiler üzerine bundan vazgeçen AKP hükümeti, bu yıl müftü nikâhını yasalaştırdı. Toplumun gerçekte ihtiyaç duymadığı bu düzenleme ile bir kez daha işçi ve emekçi kitleleri bölüp parçalamaya çalıştı.
Çok açık ki kadına yönelik şiddet yalnızca emekçi kadınların değil tüm emekçilerin, işçi sınıfının sorunudur ve ancak işçi sınıfının kadınlarının ve erkeklerinin birlikte mücadelesiyle ortadan kaldırılabilir. Ama işçi sınıfının örgütsüzlüğü, sorunlarımızın kaynağını görmemizi, birlikte mücadele etmemizi engelliyor. Kadınıyla erkeğiyle işçileri umutsuzluğa ve çıkışsızlığa sürüklüyor. Oysa şiddeti ve bütün pislikleri üreten bu bataklığı kurutmak bizim elimizde. Ezilen, sömürülen, şiddete, baskıya maruz kalan emekçi kadınlar zincirlerini kırmalı, birlik olmalı ve mücadelede öne çıkmalıdır. Erkek sınıf kardeşlerini de bu temelde örgütlenmeye çağırmalıdır. Birlikte değişmeli, yaşamı ve dünyayı birlikte değiştirmelidir.
UİD-DER Kadın Komitesi