
Merhaba arkadaşlar,
Kadına yönelik erkek şiddetinden fazlaca nasibini alan bir kadın olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle sizlerle duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Yıllarca sözlü ve fiziksel saldırının etkisinde kalan bir kadın olarak içine kapanık, kendine güveni olmayan, insanlara kin ve nefret besleyen bir kimliğe sahip olmuştum. Bu sorunu sadece kendimin yaşadığını zannediyordum. Mutlu ailelere imrenerek bakardım. Bazı bazı kendimi suçlardım.
Ben bu şiddete dayanamayıp boşanma kararı alabildim fakat yaşadıklarımın etkisini uzun süre üzerimden atamadım. Çevremdeki erkeklerden hep aynı şiddetin gelebileceği kaygısını duyuyordum sürekli. O gün bunu adlandıramasam da hissediyordum; erkek egemen bir toplumda yaşıyordum. Çalışmaya başlayıp, işçi olunca kadına yönelik şiddetin her yerde yaşandığını gördüm. Birçok kadın maalesef bu sorunları yaşamak zorunda kalıyor. Sonunda şiddetin dozu artarak kadınlar cinayete kurban gidebiliyorlar.
Benim tekrar yaşama tutunmam örgütlü mücadeleye atılmamla oldu. Beni tedavi eden sınıf mücadelesi sayesinde yaşadığım sorunların gerçek sorumlusunu öğrendim. Aslında bu sorunları sadece ben değil tüm emekçi kadınlar yaşıyordu. Yaşadığımız sistemin, toplumu insanlıktan çıkarttığını çok net bir şekilde görüyor ve mücadeleye sımsıkı sarılıyordum. Öğrendikçe, bilinçlendikçe; kendine güvenen, tüm yaşamını dünyayı değiştirme mücadelesine göre şekillendiren bir emekçi kadın oldum.
Sömürü düzenine karşı mücadeleye atılmanın kadınlarda yarattığı etkiyi kendi yaşadıklarımla anlatmaya çalıştım sizlere. Tek yapmamız gereken kadınıyla erkeğiyle omuz omuza örgütlü mücadeleye atılıp, insanı insanlıktan çıkartan, bizleri birbirimize yabancılaştıran, tüm sorunlarımızın baş sorumlusu kapitalizmi hedef tahtasına koymaktır. Biz emekçi kadınlar ve erkekler için başka da kurtuluş yolu yoktur.