
Suriye savaşından kaçan milyonlarca insan yerlerinden yurtlarından oldular. Birçok ülkeye göç ettiler. Türkiye’ye gelen Suriyeliler aç kalmamak için çeşitli işkollarında çalışıp para kazanmak zorundalar. Türk patronları Suriyeli işçileri ucuz işgücü olarak görüyor. Tekstil atölyelerinde dokuz yaşından altmış yaşına kadar Suriyeli emekçiler merdiven altı yerlerde insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor. Dillerini bilmedikleri bu memlekette ağza alınmayacak küfürlere, hakaretlere maruz kalıyorlar.
Patronlar Suriyeli işçilere 400-500 lira vererek 10-12 saat çalıştırıyorlar. Türkiyeli kimi işçiler ise Suriyeli emekçilere düşman olarak bakıyor. Patronlar Türk işçilere “siz zaten ucuza çalışmazsınız bir Türk işçi çalıştıracağıma üç Suriyeli çalıştırırım daha düşük ücret veririm” diyorlar. Bu söylemleri tehdit olarak kullanıyorlar. Patronların bu fırsatçılığını göremeyen Türkiyeli emekçiler de Suriyeli işçileri düşman olarak görüyor. Suriyelilere yönelik ırkçılık yapan işçilere “siz olsanız Suriyelilerin çalıştığı koşularda çalışır mıydınız? Ya da hayvanın bile kalmayacağı evlerde kalır mıydınız?” diye sorulduğunda bir şey demeyerek sessiz kalıyorlar.
Aslında işçiler güçlerinin patrona yetmeyeceğini düşündüklerinden Suriyeli emekçilere suçu yükleyerek işin kolayına kaçıyorlar. Sanki Suriyeliler gelmeden önce Türk işçilerinin bir eli yağda bir eli baldaydı! Sefalet yine aynı sefalet. İşte örgütsüzlük, bilinçsizlik başa beladır. Sorunun kaynağını bilmeyen işçi düşmanı başka yerde arıyor. Oysa düşman, işçileri sefalet koşullarında karın tokluğuna çalıştıran egemenlerdir. Yani bütün kötülüğün kaynağında patronlar sınıfı yatmaktadır. Toplumu yönetmek için de sürekli düşman yaratırlar. İşçi sınıfı bir bütündür ve kardeştir. Çünkü sömürü her yerde aynı şekilde vahşiliğini sürdürüyor.