
İnsanlık yüzyıllardır bir mücadele içerisinde. Emekçiler kimi zaman sarsılmaz denilen iktidarları yıkmış, kimi zaman imkânsız denileni gerçekleştirmiştir. İnsanlık en zorlu dönemlerde dahi bilimde-sanatta inanılmaz ilerlemeler gerçekleştirmiştir. Bugün sahip olduğumuz teknolojik bilgilerin, tıbbi gelişmelerin tamamı insanlığın çabasıyla ortaya çıktı ve ilerledi, ilerliyor. Peki, biz bu koca mirası neden “milli” bir perspektiften yorumluyor ve çocuklarımıza öğretiyoruz?
Egemenler insanlığın birikimini “milli” bir eğitim sistemiyle yeni nesillere aktarırken, kendi çıkarlarına uygun olmayan kısımlarını görmezden gelirler. AKP iktidarı döneminde katlanarak artan kindar ve itaatkâr nesiller yetiştirme çabası, eğitimin her alanında kendini yakıcı bir şekilde hissettirmektedir. Örneğin Numan Kurtulmuş’a göre “eskimiş ve çürümüş olan” ama tüm dünyada kabul gören, modern tıbbın omurgasını oluşturan evrim teorisi gibi bilimsel bilgiler müfredattan çıkarılırken yerine bilimsellikten uzak, “eğitim geleneklerimize uygun ve milli” olan ezberci bir eğitim anlayışı getirilmektedir. Sorgulamayan, yeni bir şey üretemeyen, yalnızca kendilerine verilen işleri yapacak nesiller yetiştirilmekte; devasa yıkımlar, savaşlar bu yolla kanıksatılmaktadır. Körpe beyinlere dünyanın bir ucundaki sınıf kardeşi bir “düşman” olarak gösterilmektedir.
Oysa biz biliyoruz ki, bu eğitim sistemi kapitalizme özgüdür ve böyle olmak zorunda değildir. Yine bilmeliyiz ki, eğitim sistemi de tıpkı doğa sorunu ve kadın sorunu gibi kapitalizmden ayrı düşünülemez, kapitalizm yıkılmadan çözüme kavuşturulamaz. İnsanlık, ezilenler mücadele ederek en karanlık dönemlerden dahi yüzünün akıyla çıkmayı başarabilmiştir. Şimdi tarih işçi sınıfını göreve çağırıyor. Örgütlenelim ve kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderelim!