
Çalışma koşulları gittikçe ağırlaşıyor. Aldığımız ücretler yetmiyor, uzun iş saatlerine bir de fazla mesailer ekleniyor. Biraz daha iyi şartlarda yaşayabilmek için, daha doğrusu geçinebilmek, borçlarımızı ödeyebilmek için günümüzün 10-12 saatini işyerinde geçiriyoruz. Haftalık izinlerimizde ekstra işlere gitmek zorunda kalıyoruz. İşsizlik almış başını gidiyor. Erken yaşlarda meslek hastalıklarına yakalanıyoruz. Kısacası canımız çıkıyor, ömrümüz tükeniyor. Ailemizin, sevdiklerimizin yüzünü göremiyoruz çoğu zaman. Patronlar sınıfı tarafından bize reva görülen hayat bu. Bu koşullara ses çıkardığımızda ise grevlerimiz yasaklanıyor, polis baskısıyla karşı karşıya kalıyoruz. Patronlar tarafından hain ilan ediliyoruz. Biz işçilere canın çıksa da sesin çıkmasın deniliyor.
Aslında hepimiz bıktık sabahın köründe yollara düşmekten... Çok çalışmaktan, ev-iş arasında hayatı tüketmekten... Bıktık her gün yorgun yüzlere eklenmekten... Bıktık, bıktık, bıktık! Hayat böyle mi geçip gitmeli peki? Hayır, böyle devam etmemeli! Bu katlanılamaz koşulların değişmesi için mücadele etmek bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Mücadele ise ancak örgütlü bir şekilde verilebilir. İşçiler ancak paylaşarak ve dayanışma içinde var olabilir. Boyun eğmeyip zalimin zulmüne karşı durduğumuzda, mücadele saflarında yerimizi aldığımızda, yaşanılabilir bir hayat yarın bizi bekliyor olacak. Ya mücadele, ya mücadele! Başka türlüsü mümkün değil.