
Geçtiğimiz ay içerisinde patronlar medyası “ekmek israfına gramaj ayarı” diyerek haberler yayınladı. Yılın ilk haftasında da bu “ayar” yapıldı. “Tüketilemiyor, israf ediliyor,” gerekçesiyle 250 gram olan ekmek 200 grama düşürüldü. Ama bunun karşılığında ekmeğin fiyatı düşürülmedi. Yani ekmeğe gizli zam getirildi ve işçilerin, emekçilerin sofrası daha da yoksullaştı.
Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı, “hem fiyat istikrarının korunması hem de ekmek israfının önlenebilmesi için ekmek gramajının 200 gramdan başlayarak 10 gram ve katları şeklinde arttırılmasının daha doğru olacağını” söylüyor. Ancak işçilerin daha az miktarda ekmeğe daha fazla para vermesi nasıl istikrar oluyor? İsraf önlenirken kâr kimin elinde kalıyor?
Son zamanlarda haberlerde zam kelimesini sık sık duymaya başladık. Bizlere çoğu zaman bir müjdeymiş gibi sunulan zam haberleri niyeyse konu asgari ücret zammına gelince hiç de müjdeli olmuyor. Ekmeğe, yola, benzine yapılan zamlar bir gecede hayata geçirilirken konu asgari ücret olunca aylar öncesinden tartışmalara başlanıyor. Hükümet her yıl yaptığı gibi bu yıl da çeşitli söylemlerle zammı minimuma indirmek istiyor. Daha ilk tartışmalarda Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğlu “işçi ve işverenden fedakârlık bekliyoruz” diyerek açıklama yapıyor. Üç kuruşla geçinen biz işçilerden utanmadan fedakârlık bekleniyor! Zorunlu mesailerde, gece çalışmalarında, iş güvenliği önlemlerinin olmadığı çalışma ortamlarında bekledikleri gibi bir “fedakârlık” bekliyorlar.
Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir. Şimdiden yapılan zamlara bakılırsa zaten düşük olan alım gücümüz 2018’de daha da düşecek, ücretlerimiz eriyip gidecek. Asgari ücrete yapılan zam hayat pahalılığı karşısında yok olacak. Yani yeni yılda da bizleri yeni zamlar, hayatın daha da pahalılaşması bekliyor. Her yıl yaşadığımız bu sorunlar işçilerin ortak sorunudur ve bunun çözümü de birlik olmaktan geçer. Biz işçiler “fedakârlığı” değil haklarımız için mücadeleyi seçmediğimiz sürece bu dünya böyle devam eder!