Gün geçmiyor ki bir fabrikalardan örgütlenme haberleri gelmesin. İşçiler çalıştıkları fabrikalara sendika getirmek için canla başla mücadele ediyorlar. Bizim çalıştığımız fabrikadaysa tam tersi yaşanıyor. Ben DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlü olduğu bir fabrikada çalışıyorum. Fabrikada sendika olmasına rağmen kimse sendikaya üye olamıyor, olanlarsa baskılara, tehditlere maruz kalıyor. Yaklaşık 500 kişinin çalıştığı bu fabrikada sendikalı işçi sayısı 100’ü geçmiyor. Bu sayı ancak toplu sözleşme döneminde değişiyor. Örneğin bu yıl yapılan toplu sözleşmede üye sayısı az olduğu için taraflar masaya oturamıyordu ve patron sözleşmeyi yapabilmek için kendisi 100’ün üzerindeki işçiyi sendikaya üye yaptırdı. Tabi baştan eklemeyi unutmadı: “Şimdi üye olun birkaç ay sonra istifa edersiniz.”
O gün geldi çattı. Yaklaşık 2 hafta önce patron üye yaptırdığı işçileri tek tek çağırarak istifa ettirdi. İstifa etmek istemeyenleri tehditle, baskıyla istifaya zorladı. Bu olaylar yaşanırken ne yazık ki ne fabrikadaki temsilcilerden ne de sendika şubesinden en ufak bir tepki yoktu. Bu durum gösteriyor ki ister DİSK’e bağlı olsun ister Türk-İş’e, sendikayı sendika yapan işçilerin örgütlülüğüdür. İşçilerin sırtından geçinen sendika ağaları değil.
Bizler bilinçlendiğimiz ve işçiler olarak sendikalarımıza sahip çıktığımız oranda bu durumu değiştirebiliriz. Ve o zaman gücümüzün karşısında ne patronlar, ne onların orduları, ne de ikiyüzlü sendika ağaları durabilir.
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!