
Bir kadın işçi olarak hayatın acımasız yüzüyle erken tanıştım. İnsanın insana yaşattığı zalimlikleri, hainlikleri gördüm. En önemlisi de çok insanın çıkarsız selam vermediğini gördüm. Hep sorardım kendime; çıkarsız arkadaşlıklar, dostluklar kurabilir miyim diye. Düşünürdüm, ama umutsuzluk ve inançsızlıkla. Çünkü bilirdim, görürdüm insanın insana çıkarsız değer vermediğini. Hele güven, kimse kimseye güvenemez, hep kuşkuyla yaklaşır insanlar birbirine. “Bu devirde babana bile güvenme” sözü vardır ya kazınmıştır kafamıza. İnsanı bu denli kirleten, insani değerleri, paylaşmayı, dayanışmayı, güveni yok eden, insanı adeta bir canavara çeviren şeyin sebebi ne diye düşünürdüm. Neden her geçen gün biraz daha kötüleşiyor insanlar, böyle yaşamak zorunda mıyız? O zaman insan olmanın ne anlamı var, koskoca dünyaya sığamıyor muyuz? Böyle olmak zorunda mı, böyle olmamalı diye isyan ederdim kendi kendime. Ama nasıl? Cevapsız sorular birikirdi kafamda, bir türlü cevabını bulamadığım sorular.
Zaman zaman kendi sıkıntılarıma gömülürdüm, sanki koca dünyada bir ben yaşıyormuşum, bir benim başıma geliyormuş gibi bütün sıkıntılar. Yine bir gün kendi sorunlarımla boğuşurken ve kara kara düşünürken yemek molasında, işe yeni başlayan bir arkadaşla tanıştım. Arkadaşlık kurmaya başladık ve hep onun benim gibi karamsar olmadığını gördüm. Umutla bakıyordu insana, yarınlara. Anlayamıyordum, bu kadar kirli bir dünyada nasıl oluyordu da umut dolu olabiliyordu. Sonrasında beni UİD-DER’le tanıştırdı. İlk zamanlar kendimce tereddütlerim vardı, ama zamanla gördüm ki insanlar birbirine gerçekten kardeş, arkadaş ve dost gibi yaklaşabiliyor, güvenebiliyor ve paylaşabiliyorlar. Fikirlerini tartışabiliyorlar, her seferinde birbirlerine yeni şeyler öğretebiliyorlar. Birbiriyle kan bağı olamayan insanlar aile gibi olabiliyor. Bunu hissettiğimde kendi kendime; böyle insanlar olabiliyormuş, hayatın bütün pisliklerine rağmen insani değerleri bilen, işçi sınıfı için mücadele eden, birbirine güvenebilen insanlar varmış, dedim. Beni bu yönüyle çok etkiledi. Yani tam da inancımı kaybettiğim anda inanmaya başladım UİD-DER’le.
UİD-DER’li arkadaşlarla, öncesinde kendime sürekli sorduğum ve tek başıma cevabını bulamağdıım sorularıma cevap bulmaya başladım. Bu denli yaşamı ve insanlarımızı kirleten, gitgide çıkmaza sürükleyen, o dipsiz kuyunun sebebinin kapitalizm olduğunu öğrendim. Günlük hayatta da şahit olduğumuz gibi her şey patronların çıkarına. Böyle bir düzende yalnız başına mücadele etmenin hatta ayakta kalmanın mümkün olmadığını kavradım. Ya hep beraber çıkacağız bu karanlıktan, ya da hep beraber boğulacağız kapitalizmin dipsiz kuyusunda. Üreten bizleriz, karanlıkları aydınlıklara kavuşturacak olan da bizleriz. İşçi Dayanışması bülteninde “Sınıfını Bil Safa Gel” [1] başlıklı bir yazı vardı. Ben de diyorum ki ben sınıfımı öğrendim safıma geldim, şimdi sıra safları sıklaştırmakta işçi kardeşler.