
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından 14 şeker fabrikasının satışı için ihale sürecinin başladığı açıklandı. ÖİB’nin yaptığı açıklamada Türk Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin (Türkşeker) 2000 yılında özelleştirme kapsamına, 2008 yılında ise özelleştirme programına alındığı; 14 fabrikanın bu kapsamda özelleştirilmesi için ihale sürecinin başlatıldığı ifade ediliyor. İktidara geldiği günden beri sermayenin neo-liberal saldırı politikalarını uygulayan AKP hükümeti, sermayenin en has hükümeti olmaya devam ediyor. Bir taraftan “milli ve yerli” olmaktan dem vurarak emekçileri milliyetçilikle körleştirmeye çalışan hükümet, öte taraftan yerli ve yabancı sermayenin bir dediğini iki etmiyor.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin gündeme getirilmesiyle birlikte, ülkede pancardan şeker üretiminin yerine GDO’lu mısırdan nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretiminin daha da yaygınlaşacağı ve bunun insan sağlığına olumsuz yansımaları olacağı konusunda sendikalar ve sağlık uzmanları tarafından uyarılar yapılıyor.
Fabrikaların özel şirketler tarafından işletilmesinin yolunun açılmasıyla bu işyerlerinde pancardan şeker üretimine son verileceği, pancar üreticisi çiftçilerin bu durum nedeniyle zarara uğrayacakları, daha da önemlisi üretim kotası her yıl arttırılan NBŞ’li gıdalara mahkûm bırakılan tüketicilerin sağlığının bozulacağına da dikkat çekiliyor. NBŞ, çay şekeri, şekerleme, yapay bal, çikolata, kek, reçel, baklava, künefe, ketçap mayonez, hazır çorba, bebek maması gibi işlenmiş gıda ve ürünlerde kullanılıyor.
Sağlık Bakanlığı, NBŞ’nin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya çıkarmak üzere bir bilim kurulu görevlendirdi. Bu kurulun Ocak 2018’de hazırladığı rapor, NBŞ’nin insan metabolizmasının ve yeme davranışının bozulmasına sebep olduğunu ortaya koydu. Rapor, gut hastalığı, obezite ve obeziteye bağlı kanser türleri, insülin direnci ve şeker hastalığına yol açtığına dair kanıtlara da dikkat çekiyor.
Bu açıklamaların ardından şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin arka planında ne olduğu, Türkiye’de şeker pancarı üreticilerinin durumu, yıllardır bu fabrikalarda alın teri döken işçilerin durumunun ne olacağı tartışmaları gündeme geldi. Uzun yıllardır NBŞ’nin kullanımının daha da arttırılması yönünde şeker lobisi faaliyetlerde bulunuyor.
AKP hükümeti, 2017 yılı hariç, ihtiyaç olmadığı halde, son 16 yılda her yıl NBŞ kotalarını arttırdı. AB ülkelerinde yüzde 1,5’i geçmeyen NBŞ kotası, Türkiye’de yüzde 10’dan 15’e yükseltildi. Bu rapora rağmen, Şubat ayında NBŞ üretiminin daha da artmasına neden olacak şekilde şeker fabrikalarının özelleştirilmesi gündeme getirildi.
Yapılan uyarılara karşın, gündeme getirilen özelleştirme, Türkiye’deki NBŞ üretiminin yüzde 60’ını elinde bulunduran ABD merkezli küresel Cargill firmasına yarayacak. Bu durumdan istifade edecek olan diğer bir firma ise üretimin yüzde 31’ini elinde bulunduran Amylum Nişasta AŞ.
Hükümetin kotaları sürekli arttırması sayesinde Cargill’in kotası son 14 yılda 1 milyon 370 bin ton arttı.[*] Kotasını arttırarak en yüksek kârı sağlayan Cargill, uzmanların uyarıları karşısında NBŞ’nin pancar şekerine eşdeğer hatta bal kadar doğal olduğunu iddia ediyor. Cargill, dünya çapında bütün faaliyetlerini mısır ve NBŞ üretimi üzerinden gerçekleştiriyor. Milyarlarca dolar kâr elde eden firma, kota sınırının tümüyle kaldırılmasını istiyor. Pancardan şeker üreten şeker fabrikalarının üretimlerinin düşürülmesi ve kapatılması, bu firmanın pazardaki payını büyük oranda arttıracak.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, şeker fabrikalarının kapatılmasını ve işçilerin işsizliğe mahkûm edilmesini engellemek adına bazı tedbirler alındığından söz ediyor. ÖİB’nin açıklamasında, fabrikalarda çalışan memur, daimi işçi ve geçici olarak çalışanların diledikleri takdirde Türkşeker’e ait diğer fabrikalarda çalışmaya devam edecekleri ya da tazminatlarını alıp işten ayrılarak yeni şirkette çalışabilecekleri söyleniyor.
ÖİB’nin kamuoyunda oluşan yargıları ortadan kaldırmak gayesiyle yaptığı açıklamalar, çalışanların yüreklerine su serpmekten oldukça uzak görünüyor. Belli bir süre için konulan üretim zorunluluğu, sürenin sonunda ortadan kalkacak. Kamuya dönmek isteyecek işçilerin, taşeron düzenlemesiyle “sözde kadroya” geçirilen işçilerin koşullarında istihdam edileceği açık. Bu da işçilerin ciddi hak kayıplarına uğrayacakları anlamına geliyor. Daha önceki yıllarda özelleştirilen işyerlerinde çalışan işçiler, başta iş güvencesi olmak üzere ciddi hak kayıplarına uğramışlardı.
Tüm uyarılara rağmen, şeker fabrikalarının Cargill gibi küresel tekellerin istekleri doğrultusunda özelleştirilmesi ve NBŞ kotasının genişletilmesi, hükümetin sermayenin çıkarları doğrultusunda adımlar atmaya devam ettiğini gösteriyor. Küresel şirketler ve onlarla birlikte ortaklıklar kuran yerli şirketlerin kârlarının artması uğruna insan sağlığı tehlikeye atılabiliyor, işçilerin hakları gasp edilebiliyor, çiftçiler büyük zararlara sokulabiliyor, yerli pancar yerine “gayri milli” ama daha önemlisi GDO’lu ithal mısır kullanılabiliyor.
Şeker fabrikaları önceki örneklerde olduğu gibi sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda özelleştirme kapsamına alındı. İnsan sağlığı, NBŞ’nin zararlı etkileri, kâr hırsıyla hareket eden kapitalistlerin umurunda olmaz. Özelleştirme politikaları sonuncu AKP’nin iktidarı boyunca çok sayıda KİT özelleştirildi, sermayeye peşkeş çekildi. Bu özelleştirmelerden patronların payına büyük kârlar düşerken, işçilerin payına işsizlik kırbacı tehdidiyle düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, iş kazaları ve meslek hastalıkları düştü. Sermaye sınıfının ve onun çıkarlarını savunan hükümetin çarpıtmalarına kanmamanın, hak gasplarına karşı durmanın tek çaresi işçilerin birlik olmasıdır.
[*] “Şekerde öyle bir oyun oynanıyor ki, dinleri imanları para, halk sağlığı bir kenara” [1]