
Forbes dergisinin yayınladığı bilgilere göre, Türkiye’nin en zengin 100 kişi listesinde yer alan isimlerin serveti geçen yıla göre 18,5 milyar dolar artarak 121,4 milyar dolara yükseldi. Bazılarınınki katlanarak arttı. Servetleri 1 milyar doları aşan 40 zengin var. Sadece milyarderlerin toplam serveti 72,4 milyar dolara ulaştı.
Listenin başını 5’inci kez kimseye kaptırmayan Murat Ülker, servetini son bir yılda 1,1 milyar dolar ekleyerek 4,8 milyar dolara ulaştırdı. Birden çok sektörde faaliyet yürüten, ballı ihaleleri kapan holdinglerin serveti, enflasyon oranının çok üstünde bir artış kaydetti. Yani enflasyon işçilerin aksine bu listedekilere hiç etki etmiyor.
Yakın zamanda asgari ücrete ve MESS kapsamındaki metal işçilerinin ücretlerine yapılan zamlar, enflasyon karşısında hızla erirken ve işçiler yoksulluk koşullarında yaşarken, patronlar kârlarını arttırmaya devam ediyorlar. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim toplam servetin yüzde 60’ına sahip. Bu oran 2002 yılında yüzde 34,1’di.
Başta otomotiv sektörü olmak üzere birçok sektörde faaliyet yürüten holdinglerin yüksek oranlarda büyüme kaydettiği, bu büyümenin ülke ekonomisinin de büyümesine yaradığı medyaya yansımıştı. Patronlar artan bu servetlerini artı-değer üreten işçilere borçlular. Patronların kârının katlanarak artmasının kaynağı işçilerin alın teri ve emek gücüdür. AKP’li 15 yıl boyunca işsizlik fonu patronlara peşkeş çekilmiş, teşvikler verilmiş, taşeron ve esnek çalıştırma yaygınlaştırılmış, sendikasızlaştırma alıp başını gitmiş, iş güvenliği önlemleri alınmamış ve sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratılmıştır.
İşçiler sayesinde servetlerini katlayarak büyüten patronların işçilere reva gördükleri asgari ücret, son zamdan sonra bile açlık sınırının altında kaldı. Alım gücü, baskı altına alınan ücretlerden dolayı sürekli düşüyor. Toplam üretilen değer ve patronların serveti büyüyor. Ancak işçilerin bu toplam değerden aldığı pay azalıyor. Eğer işçiler üretilen toplam değerden daha fazla pay alsalardı, patronların sermayesi katlanarak artamazdı. Bu gerçekte de gösteriyor ki, ülke ekonomisinin büyümesi yalnızca patronlara yarıyor!
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de üretilen toplam servetin artması, işçi sömürüsünün artmasına bağlı. Sermaye sınıfının bu zenginliği elinde tutabilmesinin ve arttırabilmesinin yolu işçilerin birliğini engellemekten geçiyor. Patronlar, işçilerin kendi sınıfsal çıkarları ekseninde örgütlenmelerini engellemek için türlü yöntemler icat etmekten geri durmuyorlar. Kapitalizm işçi sınıfına artan yoksulluktan, işsizlikten, iş kazalarından, meslek hastalıklarından başka bir şey sunmuyor. İşçilerin insanca yaşam koşullarına ulaşması, ücretli kölelik düzeninde mümkün değildir.